Menu

Korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Korku etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Haziran 2015

Ölmeden Önce Ölmek !

Dürüst olun! En son ne zaman kendi içinize bakıp kendi kendinizle kalıp huzuru hissettiniz? Sahip olduğumuz gerçek serveti, varlığınızın ışık saçan sevincini ve bu sevince eşlik eden derin huzuru ne zaman hissettiniz? 

Hazzı, doyum kırıntılarını, onaylanmayı, güvenliği ya da sevgiyi dışarıda aramayı bırakıp tüm bunların sonucunda ulaşmayı istediğimiz o derin huzurun aslında içimizde olduğunu, en büyük hazineyi içimizde barındırdığımızı görebilmeyi istemez miydiniz? 

Kendinizi tanımlayın, siz kimsiniz dendiğinde hepimiz binbir çeşit cevap veriyoruz. Ahmet'in karısı, Ayşe'nin kocası/abisi, Ece'nin annesi/babası, iyi insan, sabırsız insan, x şirketinde pazarlama yöneticisi, öğrenci, çalışkan, zeki, aptal, sporcu, annemin kızı... Bu cevaplar herhalde sonsuzdur. Şimdi bu cevapların içinden sıfatları, ünvanları, kocayı, çocukları, malı mülkü çekip çıkartın. Tüm bunlar ortadan kalktığında siz kimsiniz? İnsan bu soruya cevap aradığı noktada kendisini yetersiz, boş ve yitik hissedebiliyor. Bu boşlukla yaşamak insanı korkutuyor. Korktuğu bu boşluk yüzünden insana, mala, mülke veya inançlara hatta korkulara bağlanabiliyor. Bağımlı olduğumuz tüm bu şeylerin bazılarından o kadar eminiz ki aklımıza onları yitirmek gelmiyor bile. Ancak bu bağımlılıklar bir süre sonra korkuyu doğurur. Bu bağımlılıklar neredeyse yok edilemez görünse bile ailemizin sevgisi gibi. Bu iç yetersizlik, iç yoksulluğu, bağımlılık yeniden korkuyu tetikliyor.

Tabiidir ki fiziksel olarak yemeğe, elbiseye, yaşayacak sığınağa hepimiz bağımlıyız; ama psikolojik olarak mutlu ve huzurlu olmak için toplumsal inançlara, kişilere, ünvanlara bağımlı olmalı mıyız?

Tüm bunlar olmadığında içimizde kalan "boşluk" asında bizi kendi yüksek benliğimize götüren, gerçek "kendim" ile tanışmamı sağlayandır. Onunla yaşamaya alışmak için biraz sabır gerekir. O boşluk dediğiniz "hiçlik hali" o "an" da yaşamayı da beraberinde getirir.

Aydınlanmaya giden yol, gerçek "kendimizi" keşfetmeye başladığımızın her "an"ında oluşan binlerce minik ışıkla aydınlanır. Peki bunun için bu "boşluk" ile yaşamaya değmez mi? Bu içimizdeki boşluktur ve hiçliktir aslında kalıcı olan. Kendimizi tanımladığımız diğer tüm tanımlamalar bir gün yok olacaktır, geçicidirler.

Asıl "ben"i farkettiğinizde, o boşluğu bulduğunuzdaki rahatlığı, huzuru, dinginliği hissettiğinizde, adeta safralardan kurtulup, hafiflersiniz, kuş gibi özgür olursunuz. Sonsuz bir mutluluk anında yaşarsınız daimi olarak.

"Ölmeden önce ölmek" bu olsa gerek...

Sevgiyle Şifa Olsun

Duygusal Şifa

02 Haziran 2015

Çocuğunuzu Timsah Dolu Bir Havuza Atar mıydınız?

Yazının başlığı insanı korkutuyor değil mi? Eski Mısırlılar atarlarmış. Nedenini birazdan anlatacağım.

Korku denen duyguyu hiç bilmeseydim hayatım nasıl olurdu? Evet korku yaşamsal bir mekanizma ve tehlike anında kendimi korumak için gerekli hareketi yapmamı sağlayan bir duygu, doğru. Burada bahsettiğim korku ise beni ilerlemekten, büyümekten alıkoyan en önemli güçlerden biri.

Korma ki Başına Gelmesin !

Korkularımı düşündükçe onlara daha çok anlam yükleyip onlara tüm enerjimi verdikçe gerçekleşmelerini ne kadar da kolaylaştırıyorum. Hani eskiler derler ya "korktuğum başıma geldi" diye, bu aralar hep onlara "o zaman korkma da başına gelmesin" diyesim var.  Gelecekte neler olacak, yaşlandığımda nasıl bir hayatım olacak, benden sonra ailem ne yapacak, bu köpek galiba bana doğru koşuyor ne yapacağım, elektrikler kesik karanlık evde sabaha kadar tek başıma nasıl kalacağım.... Bu cümlelere sizin de ekleyecekleriniz var mı, umarım yoktur.

Kadim ırklar eski zamanlarda korku denen duyguyu Dünya üzerinde yenerlerse öldükten sonra ruhlarının daha üst seviyelere çıkabileceklerini keşfetmişler. Eski Mısırlılarda yaşamda olan herşey bir derstir ve insanı daha yüksek varoluş seviyelerine hazırlar. Bu yüksek seviyelere hazırlanmak için duygularımızın dengeli olması gerekir. Aydınlanma yolunda sağlıklı bir duygusal dengeye erişmek için korku duygusunun üstesinden gelmek gerekir.
Çocuklarına bu bilgileri öğretebilmek için o dönemlerde bir takım düzenekler hazırlarlarmış. Bunlardan bir tanesi de timsah dolu bir havuz. Yandan ki resimde gördüğünüz merdivenin başındaki çocuk günler öncesinden meditasyonlar, nefes çalışmaları ve başka hazırlıklar yaptıktan sonra A duvarının arkasında ne olduğunu bilmeden önündeki küçücük su dolu deliğe atlıyor. Suyun içinde ne olduğuna dair en ufak fikri yok. Ona tek söylenen suya girdiği yerden geri çıkamayacağıdır. Tek bir nefesi vardır.  Havuzun en altına kadar yüzüp kafasını yukarı ışığa doğru döndürdüğü anda timsahları görüyor. Sakin kalması ve bir çıkış yolu bulması gerekiyor. E noktasına doğru can havliyle yüzen ve dışarı çıkan çocuğa sınavı geçemedikleri söyleniyor. Başarısız olan çocuk günlerce yeniden çalışıyor, korku anında nasıl daha sakin kalması gerektiğini, düşüncelerini ve duygularını nasıl dengede tutabileceğini öğreniyor. Yeniden suya girmeli var olan başka çıkış yollarını bulmalı. Burada çocuğun bilmediği önemli detay timsahların bir gece önceden tıka basa doyuruldukları ve daha önce hiç kimseyi bu timsahlara kaptırmadıkları...

Günümüzde eski Mısır'ın korkuyu kontrol etme ve yok etme yöntemleri çağ dışı kaldı. Sevgiyi daha çok hissetmek, dışarıda fırtınalar kopsa bile içimizde dingin kalabilmek için şükür ki artık başka yöntemler bulduk. Doğru nefes almak, farklı meditasyonlar, şifa enerjileri ile çalışmak, imgeleme yapmak ve EFT teknikleri şifa yolumuzdaki yöntemlerden sadece birkaçı. Tek şart şifalanmayı kalpten istemektir. Eğer gerçekten istersek kendimiz olma yolculuğumuzda hayal ettiğimiz potansiyelin kat kat üstüne çıkabiliriz. Cesur insan korkmayan değil korkuya rağmen ilerleyendir.  Öğrenmeye, güvenmeye ve keşfetmeye istekli olmanız yolunuzda size rehberlik edecektir.
Işığa ulaşırken hep sevgi içinde kalmanız dileğiyle.

Sevgiyle Şifa Olsun

Duygusal Şifa

25 Mayıs 2015

Gülünesi Travmalar



1992 senesinin Mayıs ayıydı. Üniversiteyi bitirmiş , süper havalı bir işte çalışmaya başlamış, artık yetişkin bir kız çocuğu olarak 19 Mayıs tatilinde ‘’Ben arkadaşlarla Assos’a gidiyorum’’ diyerek sevgili aileme ayak üstünde yalan kıvırmış ve o dönemin havalı çocuğu (şimdinin havalı kocası) ile  3 günlük tatile kaçmıştım. Aslında içim hiç rahat değildi hem söylediğim yalanı unutup deşifre olma becerimden,  hem de yalan söylemekten ötürü çektiğim vicdan azabından dolayı içimden  ‘Yarabbim şu 3 günü bitirsek de sağ salim evimize dönsek’’ endişeleri ile bilmeden kendi kuyumu kazmaya hazırlanmıştım.Ve her tatil gibi bu da çok şahane başlamıştı. Ne zaman yarı insan yarı keçi olan sevgilim ‘’Hadi dağlara tırmanalım’’ teklifinde bulundu işte o zaman rüzgarın yanlış yere döndüğünü hissetmiş yine de ‘’İyi o zaman tırmanalım bari’’ demiş bulunmuştum.

Yaklaşık 2 saat kadar yürüme, sürünme ve tırmanma hareketleri yaptıktan sonra nihayet bir düzlüğe ulaşmıştık .  Ben biraz soluklanırım diye sevinirken Ali düzlüğün ilerisinde biten yolu ve başlayan uçurumu gösterip ‘’Manzara şahane hadi resim çekelim’’ dedi. O zaman selfie çekecek fotoğraf makinesi henüz icat edilmediğinden tek tek resim çekilecektik. Ben uçurumun dibine gitmeye çok meraklı olmadığım için ‘’Önce ben seni çekeyim’’ dedim ve yolun biraz gerisinde durarak makineyi ayarlamaya başladım ki bizimki bir anda ‘’Ahh ayağım’’ diye bağırarak aniden uçurumdan aşağıya düşüverdi. Uğradığım şokun etkisiyle önce hareket edemedim ve hiçbir şey düşünemedim . Birisi elimi ayağımı ve dilimi bağlamıştı sanki . Buz gibi kalakalmıştım. En acısı da ‘’Gitti sevdiceğim ’’ diye üzüleceğime aklıma panik ile gelen ilk düşüncenin ‘’Allahım ben babama ne diyeceğim bir daha beni asla yalnız tatile yollamaz’’ olmasıydı. Öyle ne kadar kaldım bilmiyorum birden uçurumdan gelen gülme seslerini duydum ve ayaklarımı zorla sürüyerek  oraya doğru yürüdüm. Kendimi zorlayıp uçurum olduğunu düşündüğüm yere bakınca oranında manzaraya bakan başka bir düzlük olduğunu ve Ali’nin orada oturmuş bana pis pis sırıttığını görünce,  (o dönem nedense grup olarak birbirimize sürekli olarak yaptığımız) manasız lüzümsuz eşşek şakalarının en okkalısına maruz kaldığımı anladım.  

Adını Üst Kat Korkusu Koydum!
O gün akşam uykumda birkaç kere yükseğe uzun sıçrama ile olayı atlattığımı düşünürken bir süre sonra yaşadığım farklı olaylar  ile nur topu gibi bir yükseklik korkum olduğunu idrak ettim. Fakat benim yükseklik korkum uçak, helikopter ve  balon gibi uçabilen araçlarda değil üçüncü kat ve üzeri binalara çıktığımda depreşiyordu.  Artık üst katlarda oturan arkadaşlarımıza yemeğe, oturmaya  gidemez olmuştuk.  Kırk yılın başı rica ya da tehdit ile gitsek bile katiyen balkona çıkamıyordum.  Yeni insanlar ile tanıştığımızda aklımda hep kaçıncı katta oturuyorlar acaba cinsinden sağlıksız sorular vardı. Bu arada evlendikten sonra da hep bahçe katlarında oturduğumuz için bir süre bu konu hayatımdan çıkmıştı. Ancak çocuk sahibi olduktan sonra artık bu korkunun bana yakışmadığına karar verdim ve üzerinde çalışmaya başladım . Önce yüksek katlı binalarda oturan arkadaşlarıma gitmekle ve ocak ayında balkonda kahve içme konusunda ısrarcı olmak ile başladım. Ufak ufak dozunu arttırarak yükseklik deneyimleri yaşıyordum. Ve bir süre sonra artık yüksekte olmanın beni o kadar rahatsız etmediğini sevinçle fark ettim. Tam o sırada bizim ufaklık ayaklandı ve onun peşinden koşma telaşı içerisinde bir süre daha bu konuyu kafamdan çıkardım.

Ne Oldum Deme
Bir gün onunla beraber yakında oturan bir arkadaşıma ziyarete gittik. Ev dördüncü kattaydı. Balkondaki korkuluklar yüksek ve güvenliydi. İçim çok rahattı. Güzelce balkondaki masaya kuruldum ve manzaranın keyfini çıkartarak sohbete başladık. Çocuklar evin içinde başlarında yardımcı kadınla beraber oyun oynuyorlardı.  Aslında her şey yolundaydı. Tam o sırada oğlum balkona çıktı ve elindeki resmi göstermek için koşarak yanıma geldi. O anda yaşadığım paniği anlatmam çok zor.  Kendimle ilgili yükseklik korkumu halletmiştim ama bu sefer de oğlumla beraber yükseklerde olunca panik yaşıyordum.  Bunun üzerinde ne kadar çalışırsam çalışayım başarılı olamadım. Başarısızlığımın nedeninin ne olduğunu da bal gibi bilmeme rağmen...Eğer bu korkumun üzerine gidersem onu gerektiği gibi koruyamayacağımı düşünüyordum.  Artık AVM’lerin yürüyen merdivenlerinden tutun da her türlü yüksek yer kabusum olmuştu.  Sonunda bu konunun üzerine çekingenlikle de olsa yavaş yavaş yürümeye başladım ve önce meditasyonlarda , yaratıcı imgeleme çalışmalarında kendime güven mesajları , telkin ve olumlamalar ile konuyu çözmeye çalıştım.  Bu korkumun aynen anneden çocuğa copy/paste olduğunu bildiğim için ne olursa olsun bunu aşmaya kararlıydım. 

Aldım Bende O
Yine bir gün okul çıkışı başka çocuklar ile beraber yakındaki bir AVM' ye dondurma yemeğe gitmiştik. Yürüyen merdivenlerde bizimkiler tehlikeli olmayacak şekilde kıpır kıpırdılar. Kalbim yine deli gibi çarpmaya başlamıştı. O anda ‘’Allahım dedim bu çocukların hepsi sana emanet, ben bu korkumu kabul ediyorum ve sana teslim ediyorum. Bu günden sonra bu konuda ne zaman endişelensem bu korkumu olduğu gibi sana vereceğim. Şükürler olsun Amin’’ diye de bitirdim. O sırada yürüyen merdivende yanımızda ters istikamette giden bir kadın telefonda konuştuğu arkadaşına ‘’Tamam canım aldım bende o’’ dedi. O günkü mutlu mesut halimi hiç unutamıyorum.
Bu konuda yaşadıklarım yaz yaz bitmez :) En son geldiğin nokta nedir derseniz o da şudur; Arkadaşlarımız ile  geçen ay Büyük Ada’da uzun bir yürüyüş yapmıştık. Aynen geçmişteki gibi bir uçurumun(!) kenarındaki kayalıkta grup mola vermek istedi. Aslında uçurum sandığım yerin altında bir düzlük olduğu konusunda ısrar ettiler ancak ben yine de yanlarına gidemedim çünkü oğlumda oradaydı. Yolun kenarında tek başıma oturdum o tarafa hiç bakamadan kendi kendime kuduz kuduz olumlama yapmaya başladım. Bir süre sonra Alp yanıma geldi ve Anne yolun öbür tarafındaki tepeye tırmanalım mı seninle dedi. Tabi ki tırmanamadım ancak çalışmalarıma devam ediyorum ve her geçen gün daha da başarılı oluyorum. Nihayet bu iş tamam dediğimde yüksek bir yerlerden oğlum ve eşimle selfie yapıp buradan size de linkini atacağım.

Sevgiyle Şifa Olsun
Duygusal Şifa

14 Mayıs 2015

Köpekbalıkları ile Birlikte Yüzmek



Kendimi  şanslı bir insan olarak görürüm , her zaman dört ayağımın üzerine düşmüşümdür.  Park yeri arama, kapalı gişe filme son anda bilet ayarlama, rezervasyonsuz cumartesi akşamı kafelerde yer bulma gibi konular çok şükür ki hep mutlu sonla bitti. Bu ballı olma durumunu ilk lisede fark ettim. Ablamın üniversite sınavına gireceği sene ben lise ikideydim. Rahmetli Babacığım kendine Boğaziçi Üniversitesi hedefi koyan kızını gaza getirmek için ‘’Evladım sen yeter ki Boğaziçi’ni kazan bahar bayramında okul gezisi ile seni Bodrum’a kendi ellerimle gönderirim.’’ diyerek büyük bir lokma yemişti.Sınav sonuçları açıklanıp Ablam Boğaziçi Matematiği kazanınca Annem ve Babam sevinçten çıldırmışlardı. Ben kendisine çıtayı fazla  yükselttiği için önce bozulmuştum ancak bahar zamanı babama sözünü hatırlatan Ablama, Babamın çaresizlik içinde ‘’O zaman kardeşini de al yanına’’ dediğini duyduğumda  sevinç çığlıkları içinde ikisine birden sarıldığımı hatırlıyorum. Nedense ikisi de o anda çok mutlu gözükmüyordu.:) Annemin sırtımıza vurarak ‘’Sakın denizde çok açılmayın çocuğum’’ diyerek yolcu ettiği tatilimiz çok güzel başlamıştı. 

Sıradan Bir Deniz Kazası
Bir hafta sürecek olan gezide tamamen üniversitelilerden oluşan bir grup ile takılacaktım. Her gün sabah akşam günde elli kere falan halime şükrediyordum.  Bodrum Aktur’da evlerde kalıyorduk ve gerçekten çok eğleniyorduk. Dönmemize bir gün kala bir arkadaşla beraber kano kiralayıp Aktur'dan denize açıldık. Rüzgarlı ve şahane bir gündü. Biz önde rüzgar arkada Yunan adalarına doğru giderken bir anda kanomuz  su almaya başladı ve bir süre sonra burnunu dikip battı. Meğerse delikmiş. Önce nasılsa birileri bizi kurtarır diye bekledik,  panik yapmadık. Hatta birbirimize lüzumsuz köpekbalığı esprileri bile yaptık. Ancak o arada  geçen bütün tekneler biz onlara yardım için el salladığımızda onlarda bize el sallayıp sözde selamımızı alarak yollarına gidince endişelenmeye başladık. O arada saatler geçti ve biz geri dönmeyince kıyıdakiler bizimkilere haber vermişler.  Ablamın da aralarında olduğu bir grup bizi aramaya çıkmış ve sadece kanonun küreğini bulmuşlar. Bütün akşamüstü bizi aramalarına rağmen hava iyice kararınca kıyıya elleri boş ve perişan bir halde dönmek zorunda kalmışlar. Biz de o arada gördüğümüz bir balıkçı teknesine imdaaatt diye bağırmayı akıl ederek sonraki koy olan Bitez'e ayak basmayı başarmış ve bir taksi çevirmiştik.Taksi şöförü önce ıslak ıslak binemezsiniz diye kızmış ama ‘’kazazedeyiz abi’’ deyince halimize acıyarak arabaya almıştı.  Aktur'a vardığımızda feci bir ortam vardı. 16 yaşımızın bütün olgunluğu ile ‘’Sürpriizz kim gelmiişş’’ şeklinde münasebetsizce bir giriş yapmamıza rağmen hepsi sevinçten delirdiler. Ablam beni karşısında sapasağlam görünce önce çok sevindi , sonra çok kızdı ve bir süre duygu iniş çıkışları yaşadı, biraz tartaklanmış bile olabilirim hatırlamıyorum. En sonunda kano kiralama firmasını mahkemeye falan verelim dedik ancak onlar özür olarak bütün gruba Halikarnas  girişi ısmarladılar ve o akşam olay tatlıya bağlandı.

Ne Olduysa 25 Yaşından Sonra Oldu
 Aslında felaketle sonuçlanabilecek bir durumdan  ya yaşımızın verdiği coşkulu ve korkusuz olma hali ya da ölümü aklımıza getirmeyi hiç akıl etmemiş olmamız nedeni ile eğlenceli bir şekilde kurtulmuştuk. Yıllar sonra aniden ortaya çıkan açık denizde yüzme  korkumu sonradan hep o gün yaşadıklarıma bağlamıştım.  Ancak korkumun nedeni benim sonradan ya bir şey olsaydı, ya köpekbalığı gelseydi, ya kötü niyetli kişilere rastlasaydınız gibi dışarıdan gelen olumsuz telkinlerin beni etkilemesine izin vermemdi.
Korkularımızın nedenini anladığımızda ve çözmek istediğimizde çare sizi mutlaka bulur. Geçmiş Yaşam Şifalandırma ile açık deniz korkumun üzerinde çalıştığımda daha önce deniz kazasında hayatımı kaybettiğimi o anı tekrar yaşayarak öğrendim. Öte yandan korkularımızın nereden kaynaklandığını öğrenmek için illa ki o ana tekrar dönmemiz ve yaşamamız gerekmiyor. Çözmek için neden korktuğumuzu  bilelim ve o korkunun bize ne demek istediğini anlamaya çalışalım yeter.
Sıkıntı yaşadığımız konuları  şifalandırmak  bizden sonraki nesillere bırakacağımız en büyük miras. Çocuklarında veya torunlarında aynı korkuların devam etmesini hangimiz isteriz ki? Öyleyse  bu konuların üzerine gitmeye ve içimizdeki şeytanlara Zülfikarlarla saldırmaya devam etmeliyiz.
Kendi adıma artık denizde yüzerken çok açılmaktan korkmuyorum , tekneden denize atlamaya ve dalmaya bayılıyorum. Yüzmek en güzel topraklanma yöntemlerinden biri. Eskiden yanımda yüzen balıklardan bile kaçardım şimdi onlarla birlikte yüzüyorum. Özgürlük duygusu bütün korkularımızın üstüne gitmeye ve hayatla dalga geçmeye değer benden söylemesi…

Duygusal Şifa




28 Nisan 2015

Seni Korkutan Her Neyse Üzerine Git!


Başlığı okuduğunuzda aklınıza ilk ne geldi.? Başarısızlık, Ölüm, Fakirlik, Yetersizlik, Kedi, Cehennem...!! İlk düşünceniz nedir? Şimdi arkanıza bir yaslanın gözlerinizi kapatın ve korkunuzun başınıza geldiğini düşünün. Kan beyninize bir hücum etsin, soğuk soğuk terler dökün, eliniz ayağınız titresin. Tüm güvenlikli düşünceler, emniyet ihtiyacınızı bir kenara bırakın farzedin ki hayatla kumar oynadınız en kötü el size geldi, kaybettiniz ve kutunuzdan da korkunuz çıktı. 

Ben Bir Korkuma Dalıp Geliyorum..
Hikaye Osho’ya ait; Bir zamanlar, deniz kenarındaki bir kumsalda büyük bir parti yapılmış. Partiye yüzlerce insan katılmış ve bir anda hepsi tek bir soruya odaklanmış. Denizin derinliği ölçülebilir mi ölçülemez mi? Hikaye bu ya tam da o sırada tamamen tuzdan yapılmış  bir adam oralardaymış ve ‘’Bekleyin , siz tartışırken ben bir dalıp öğrenmeye çalışayım.‘’ İnsan içine dalmadan nasıl bilebilir ki?’’ demiş ve suya atlamış. Saatler geçmiş, günler,aylar geçmiş ve insanlar  beklemekten vazgeçmişler. Oysa tuz adam okyanusa daldığı anda erimeye başlamış dibe ulaştığında ise tamamen yok olmuş. Sorunun cevabını öğrenmiş ama geri gelememiş. Bunu bilmeyenler  uzun tartışmalardan sonra sorunun cevabına dair bir takım sonuçlara ulaşmışlar. Akıl sonuçlara varmaya bayılır. Sonuca vardığında rahatlar ama o denize girmeye korkar onun yerine karada kalıp felsefe yapar.Unutmayalım ki konu deniz olduğunda hepimiz tuz adamlarız. Kıyıda kalıp konuşmaya, akıl yürütmeye felsefe yapmaya bayılırız. Cesareti olan atlar o denize ve kendi tecrübe etmediği ve bilmediği hiçbir felsefeyi, aklı, cevabı kabul etmez.

İçindeki Bilge ile Tanış 
Korkunun o sevimsiz soğuk hissi bedenini sardığında içindeki bilgeyi acilen yardıma çağır. İstersen ona bir isim de verebilirsin. Hemen şimdi gel ve şu konuda bana yardım et diye seslen ona. Bir süre bekle cevap mutlaka gelecektir. Gelen cevabın kendini nasıl hissettirdiğine bir bak seni korkutuyorsa yanlış kişiye danıştın demektir. Beklediğin cevapla ilgili sana bir ipucu verelim. İçeriğinde huzur hissi ve akışta ol , akışa bırak, cesurca bir adım at, bir ağaca sarıl, kendi yolundan git, dağları ve rüzgarı hisset, meditasyon yapsan mı acaba gibi özünde seni iyi hissettiren felsefeler varsa bilgen ile birliktesin demektir.
Korkun ile yüzleşemediğin, ona dalmadığın zaman kişisel titreşimin çok düşüktür. Düşük titreşim etrafındaki  en basit olaylara bile takılmana ve daha da olumsuz deneyimleri kendine çekmene neden olur. Bu olumsuzlukları ve korkuyu inkar edip , üstünü kapadığında yaşaman gereken asıl deneyimi ıskalamış ve kişisel iradeni kontrol etmek , direnmek ve zor kullanmak için kullanmış olursun.

Yaşam Riske Girenlere, Tehlike İçinde Yaşayanlara Gelir.
Şüphesiz yukarıdaki cümlede fiziksel olarak tehlikenin kıyısında yaşayın mesela hızlı araba kullanın kumara başlayın gibi mesajlar vermek istemiyoruz. Kendin olman için riske girmen gerekiyorsa çekinme diyoruz. Kendin gibi olmak ne demek peki? Bu aralar TV de dönen bir kot reklamında 'Kendin olmak demek senden bekleneni değil içinden geldiğini yapmaktır.' mesajı vurgulanmış...Evet korkularımızın üzerine gidelim , bu yolda ilerlerken iç sesimizin, içimizdeki bilgenin rehberliğinde hareket edelim. Rumi'nin de söylediği gibi ''İçinde ilerle , ama korkunun seni hareket ettirdiği şekilde ilerleme.'' Kalbinizin sesini dinleyin, sorumluluğu alın ve coşkuyla deneyimin içine atlayın mesajını da biz ekleyelim.

Sevgiyle Şifa Olsun,

Duygusal Şifa