Menu

duygusal şifa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
duygusal şifa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Haziran 2015

Ölmeden Önce Ölmek !

Dürüst olun! En son ne zaman kendi içinize bakıp kendi kendinizle kalıp huzuru hissettiniz? Sahip olduğumuz gerçek serveti, varlığınızın ışık saçan sevincini ve bu sevince eşlik eden derin huzuru ne zaman hissettiniz? 

Hazzı, doyum kırıntılarını, onaylanmayı, güvenliği ya da sevgiyi dışarıda aramayı bırakıp tüm bunların sonucunda ulaşmayı istediğimiz o derin huzurun aslında içimizde olduğunu, en büyük hazineyi içimizde barındırdığımızı görebilmeyi istemez miydiniz? 

Kendinizi tanımlayın, siz kimsiniz dendiğinde hepimiz binbir çeşit cevap veriyoruz. Ahmet'in karısı, Ayşe'nin kocası/abisi, Ece'nin annesi/babası, iyi insan, sabırsız insan, x şirketinde pazarlama yöneticisi, öğrenci, çalışkan, zeki, aptal, sporcu, annemin kızı... Bu cevaplar herhalde sonsuzdur. Şimdi bu cevapların içinden sıfatları, ünvanları, kocayı, çocukları, malı mülkü çekip çıkartın. Tüm bunlar ortadan kalktığında siz kimsiniz? İnsan bu soruya cevap aradığı noktada kendisini yetersiz, boş ve yitik hissedebiliyor. Bu boşlukla yaşamak insanı korkutuyor. Korktuğu bu boşluk yüzünden insana, mala, mülke veya inançlara hatta korkulara bağlanabiliyor. Bağımlı olduğumuz tüm bu şeylerin bazılarından o kadar eminiz ki aklımıza onları yitirmek gelmiyor bile. Ancak bu bağımlılıklar bir süre sonra korkuyu doğurur. Bu bağımlılıklar neredeyse yok edilemez görünse bile ailemizin sevgisi gibi. Bu iç yetersizlik, iç yoksulluğu, bağımlılık yeniden korkuyu tetikliyor.

Tabiidir ki fiziksel olarak yemeğe, elbiseye, yaşayacak sığınağa hepimiz bağımlıyız; ama psikolojik olarak mutlu ve huzurlu olmak için toplumsal inançlara, kişilere, ünvanlara bağımlı olmalı mıyız?

Tüm bunlar olmadığında içimizde kalan "boşluk" asında bizi kendi yüksek benliğimize götüren, gerçek "kendim" ile tanışmamı sağlayandır. Onunla yaşamaya alışmak için biraz sabır gerekir. O boşluk dediğiniz "hiçlik hali" o "an" da yaşamayı da beraberinde getirir.

Aydınlanmaya giden yol, gerçek "kendimizi" keşfetmeye başladığımızın her "an"ında oluşan binlerce minik ışıkla aydınlanır. Peki bunun için bu "boşluk" ile yaşamaya değmez mi? Bu içimizdeki boşluktur ve hiçliktir aslında kalıcı olan. Kendimizi tanımladığımız diğer tüm tanımlamalar bir gün yok olacaktır, geçicidirler.

Asıl "ben"i farkettiğinizde, o boşluğu bulduğunuzdaki rahatlığı, huzuru, dinginliği hissettiğinizde, adeta safralardan kurtulup, hafiflersiniz, kuş gibi özgür olursunuz. Sonsuz bir mutluluk anında yaşarsınız daimi olarak.

"Ölmeden önce ölmek" bu olsa gerek...

Sevgiyle Şifa Olsun

Duygusal Şifa

17 Haziran 2015

Ne Yersek Oymuşuz.. Kesin Bilgi Yayalım !

Etrafımızdaki herşey enerjiden ibarettir. Bunu ben söylemiyorum Albert Einstein söylemiş. "Bu fizik kuralıdır" diye de eklemiş sözünün sonuna. Her enerjinin bir de frekansı var tabii ki, belirli titreşim seviyesine sahip. Bunları düşünüp evdeki masaya sandalyeye bakıp nasıl titreştiklerini düşünürken aklıma yediğimiz yiyecekler geldi. Bu durumda onların da ayrı ayrı frekansları, titreşimleri olmalıydı.

Internette ufak bir araştırma yaptım. Sağlıklı insan vücudu 62-68MHz frekans aralığında. Herkeste DNA 'dan dolayı farklı enerji titreşimleri var. Yani anlayacağınız hepimiz birer ışık parçasıyız. Gelelim yediklerimize içtiklerimize; Yapılan bir deneyde vücut frekansları 66 MHz olan iki erkek deneğe birer kahve fincanı verilmiş. Birincisi kahveyi sadece koklamış ve frekansı 3 saniyede 58 MHz'e düşmüş. Bu kişiye doğal esans yağı koklatınca frekansı normale yükselmiş. Diğer denek kahveyi içmiş. 3 saniyede frekansı 52 MHz'e düşmüş. Doğal esans yağı koklatmak işe yaramamış, ancak 3 gün sonra vücut frekansı normale dönmüş.

Demek ki yediklerimiz içtiklerimiz hatta kokladıklarımız ( aklıma çiçekler geldi ) bizi ciddi biçimde etkiliyor. Bu araştırmaya göre paketli işlenmiş gıdaların frekansları 0 MHz !

Hepimiz olabileceğimiz en yüksek frekansta titreşmek isteriz. Çünkü bunun getirdiği etkiler çok güzel ve mutluluk vericidir. Taze meyveler, sebzeler, kabuklu yemişler (kavrulmamış olanlar) ve rafine edilmemiş yani işlenmemiş gıdalar en yüksek frekansa sahipler. Et, süthane ürünleri, alkol, şeker, çikolata ve kafein enerjisi en düşük gıdalar. Yediğinizde hangisine uyumlanmak istersiniz? Ben birinci grubu seçiyorum :) İşin ilginç yanı yediğimiz tüm yiyeceklerin özünün o yiyecek sindirilip gittikten sonra da uzun bir süre bizi etkilediği, yukarıdaki kahve örneğinde olduğu gibi.

Bağışıklık Sistemimizin ne ilgisi var!
Şahsi fikrimce vücudumuzdaki en önemli sistemlerden biri bağışıklık sistemimiz. Hiç düşündünüz mü onbinlerce yıl evvel insanoğlu hayatını nasıl devam ettirdi? İnsan vücudu kendisine zarar verebilecek her türlü etkene karşı direnç gösterme yeteneğine sahip olarak doğar. Yaşam ilerledikçe karşılaştığı farklı zararlı etkenlere karşı da ayrıca bağışıklık geliştirir. Sigara içmek, alkol almak, yetersiz ve kötü beslenmek ( hazır gıdalar ), az meyve/sebze tüketmeki şeker tüketmek, az su içmek... işte bunlar bağışıklık sisteminin dengesini bozan sebeplerin arasında. Yukarıda bahsettiğim enerjisi yüksek olan maddelerle nasıl da doğrudan kesişiyor değil mi?

Ramazan ayının yaklaştığı bu günlerde kimseye iftarda sadece yeşil salata ye sağlıklıdır yeterlidir demiyorum tabii ki. Sadece yediklerimizin içtiklerimizin farkında olalım. Yeme alışkanlıklarımızı değiştirelim. Topraktan çıkanı doğrudan yemeye özen gösterelim.

Hiçbirimizin evinde vücut frekansımızı ölçen bir alet olduğunu düşünmüyorum. Yüksek frekansta olduğumuzu, aldığımız nefesin rahatlığından, üzerimizdeki huzurlu duygulardan, rahat merdiven çıkabilmemizden, yürürken nefes nefese kalmamamızdan anlayabiliriz.

Ne yersen O'sun cümlesini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Yediğimiz yiyeceğin frekansına uyumlandığımızı Albert Einstein sayesinde anlamış oldum :)

Sevgiyle Şifa Olsun

Duygusal Şifa

30 Mayıs 2015

Kendimi Affetmenin 5 Kolay Yolu

Kızgınlık, küskünlük, hayal kırıklığı, hissettiğiniz insan kendiniz olunca, affetmeniz gereken kişi kendinizseniz eğer bazen bu iş zor olabiliyor. Kendi kendimizi yargılama duygusuna yapışıp kalabiliyoruz. "Hiçbir yere yetişemiyorum", "Keşke öyle demeseydim", "Keşke zamanında arasaydım", "Yeterince iyi değilim", "Benden dolayı tüm bunlar yaşandı" gibi duyguların içinizi yiyip bitirdiği dönemler oldu mu? Peki bu dönemleri nasıl aşacağız?

İçimdeki Beni Gördüm

Kendimi yeterli görmediğim, olanlardan dolayı kendimi suçladığım bir dönemde bunu nasıl aşacağım sorusunu sormaya başladım. Bu soruyu soruyordum çünkü bir tarafım da kendime bu kadar yüklenmemem gerektiğini söylüyordu. Ee bu durumdan nasıl çıkacaktım?

Hem o dönemde yaptığım meditasyonlar hem de Eckhart Tolle'un Şimdi'nin Gücü kitabında okuduklarım sayesinde birkaç cevap ve yöntem buldum;

1) Kendinizin masum yanını görün: Gözlerinizi kapatın ve kendinizi iki tane görün yanyana. Bir tanesi sizin yüksek benliğiniz ( yani içinizdeki o mükemmel parça) diğeri de sizin çocuk haliniz olsun, kendinizin 5 - 6 yaşlarınızdaki haliniz. Yüksek benliğinizle çocuk halinize bakın. Ne kadar masum olduğunu görün. O eğer yanlış bir şey yaptıysa bilerek yapmadı, saf, temiz duygulara sahip masum küçük bir çocuk duruyor önünüzde. O çok güzel, sevgi dolu ve sevilmeye layık. Yüksek benliğinizin içindeyken çocuk halinize doğru yürüyün ve O'na sarılın. O'na daha önce kimsenin vermediği kadar sevgi ile sarılın.

2) Anlayın ve kabullenin : Gözlerinizi kapatın ve kendinizi iki tane görün. Bir tanesi yüksek benliğiniz diğeri ise yaptığı şeyden hiç gurur duymayan, yaptığını beğenmeyen siz olun. Yüksek benliğiniz olarak affedilemeyecek olan size bakın O'na şu soruları sorun: "Bu kötü davranışı neden yaptın? Çok mu kırılmıştın, yaralanmıştın? Yoksa sebebi yalnızlık, depresyon, ümitsizlik miydi? Düşün lütfen sebebi neydi?" Bir sebep bulun, bulamıyorsanız eğer saydıklarınız arasından size en yakın olanı ve aklınıza ilk geleni seçin. Yaptıklarımızın daima bir sebebi vardır. Bu sebebi bulduktan sonra yapmanız gereken şey bunu görüp, kabule geçmektir.

3) Kendinizi sevin ve kendinizi serbest bırakın; Yüksek benliğiniz olarak bakın ve bu bakış açısı ile kalbinizi açın. Kötü gördüğünüz yanınıza gidin ve O'nu kucaklayın. Koşulsuz sevginin kalbinizden çıkıp O'nu sarıp sarmaladığını hayal edin. Belki sizi itiyor, size karşı geliyor olabilir. Olsun, bunu kabullenin yine de sevginizle O'nu sarmalayın ve O'na diyin ki "Bir hata yaptın, ama biliyorum ki özünde iyi bir insansın. Yanlışlar düzeltilebilir. Sana gönderdiğim sevgi bu yanlışları nasıl düzelteceğini gösterecek. Seni özgür ve serbest bırakıyorum. Bu sana hediyem ve sen şimdi yeni bir başlangıç yapabilirsin" Sonra bırakın yüksek benliğinizin kalbinden taşan sevgi kendinizi affedemediğiniz yanınızı yıkasın, temizlesin. Bu şekilde kalın ve o duyguların temizlendiğini görün.

4) 3. yolu her gün yapın: Ta ki kendinizi farklı ve daha iyi hissedene kadar.

5) Diğerleriyle aranızı düzeltin: Eğer mümkünse kırdığınızı düşündüğünüz insanlarla aranızı düzeltin. Kendinizi affettirin. Eğer samimiyseniz sizi anlayacaklardır.

Evren Asla Hata Yapmaz

Bizler insanız, herkes gibi hata yapabiliriz. Gerçek şu ki sizi sevgiden mahrum edecek, sevgisiz yaşamanıza sebep olacak hiç bir şey yok yapabildikleriniz/yapabilecekleriniz arasında. Hiçbir davranış, söz ya da düşünce affedilmez değildir. Ruhsal gelişim veya kişisel gelişim ( siz ne diyorsanız adına) önce kendimizi affetmekle başlıyor. Bunu her yönüyle tamamlayana kadar içinde bulunduğunuz sağlıklı ilişkilerde hatalar yaşayabilirsiniz.

Evren asla hata yapmaz. Yaşadığımız her an ruhsal gelişimimiz için bir fırsattır. Kendimizi sevmek ise bunun başlangıç noktasıdır.

Sevgiyle Şifa Olsun...

Duygusal Şifa

30 Nisan 2015

Demir Çubukla Topraklanılır mı?

Eskiden evlerde elektrik sistemini topraklamak için bahçedeki toprağa saplanmış bir demir çubuğa elektrik kablosunu bağlarlardı. Bir dönem böyle bir evde oturmuştuk. Sonra topraklı prizler çıktı, binaların elektrik sistemleri topraklanarak kurulur  oldu. Evdeki elektronik eşyalarda fazla yüklerinden bu şekilde kurtuldular.

Çok çalıştığım, çok stresli olduğum, doğadan, özümden uzaklaştığım zaman dilimlerinde birisiyle tokalaştığımda, merdiven trabzanlarını veya kapı kollarını tuttuğumda kıvılcımlar çıktığını fark ediyordum. Bildiğiniz elektrik çarpıyordu yani. O dönemde anneme ne yapcağım diye sorardım. O da "çıplak ayak çimenlerde dolaş" derdi. Çok da fazla nedenini düşünmeden yapar ve rahatlardım, stres böyle gidiyor derdim.

Bendeki Ampulu Topraklamak için 5 Dakika Yeter

Yıllar sonra kuantumla, enerji konularıyla iç içe olduğumda aslında her birimizin enerji olduğunu öğrendiğimde bendeki ampul yandı. Ampul biraz geç yandı ama hızlı öğrendim.

Çoğunuzun benim gibi büyük şehirlerde yaşadığınızı düşünüyorum. Çayır çimene, doğaya gidecek vaktimiz pek olmuyor. Eğer bahçeli bir evde oturmuyorsak bahçe işleri, toprakla uğraşmakta bir hayal maalesef. Peki ne yapacağız, nasıl topraklanacağız?

Negatif duygularımızın, düşüncelerimizin üzerimizde yarattığı etkileri, bu etkilerden kaynaklanan elektrik birikimlerini her gün sadece 5 dakika ayırarak evde oturduğumuz yerde de topraklayabiliriz. Evet doğru bildiniz vizyonlayacağız. Vizyonlamanın gücü ayrı bir yazı konusu. Yakında daha detaylı yazacağız. Her gün yapacağımız 5 dakikalık topraklama egzersizi ile tüm günü rahat, huzurlu ve sakin geçirebiliriz. İlk başlarda inanması biraz zor da gelse kaç senedir bu kıymetli 5 dakikaları yaşayan biri olarak söylüyorum gayet güzel çalışıyor bu sistem. Birkaç gün üst üste yapmayı bıraktığınızda günlük olaylara verilen tepkiler huzursuzluk, keyifsizlik, moral bozukluğu, kızgınlık olarak açığa çıkıyor. Topraklanmanın huzurunu daha önce yaşayan vücut doğanın o sakin, huzurlu gücünü içinde yeniden hissetmek istiyor.

Doğada yürüyüp zaman geçiremiyorsanız, toprakla, çiçek ekmekle, bahçe işleriyle uğraşacak bir ortamınız yok ise o zaman size günlük 5 dakikanızı alacak bir meditasyon öneriyorum.


Topraklanma Meditasyonu

Rahatsız edilmeyeceğiniz bir yer bulun, iş yerinizdeyseniz tuvalete gitmek en iyisi. Evdeyseniz bulunduğunuz odanın penceresini aralayın, içeriye dolan mis gibi oksijeni hissedin.
Sonra yavaş ve derin nefeslerle rahatlayın. Nefes alırken 5'e kadar sayın, nefes verirken bu süre uzasın. 4-5 kere bu şekilde nefes alıp verdikten sonra sakinleştiğinizi, tüm vücudunuzun gevşediğini fark edeceksiniz. Kuyruk sokumunuzdan aşağıya dümdüz inen bir kordon hayal edin. Bu kordon oturduğunuz kattan binanın temeline oradan toprağa geçerek dünyanın merkezine ulaşsın ve magmaya demirlesin. Aldığınız her nefeste başınızın üzerinden pırıl pırıl bir ışık girdiğini ve bu ışığın tüm vücunuzdan, çakralarınızdan geçerek kordon boyunca akarak yeryüzünün merkezine ulaştığını düşünün. Işık sizi yıkasın. Üzerinizde bulunan tüm negatif hisleri, düşünceleri, duyguları bu ışık yardımıyla kordonunuzdan aşağıya gönderin. Bırakın yeryüzü onu yıkasın ve pozitife dönüştürsün. 5-6 dakika bu şekilde devam edin. Ve lütfen bu zaman içinde hep pozitif kalmaya gayret edin. Meditasyonun sonunda gözlerinizi açın, ne kadar huzurlu ve sakin olduğunuzu fark edin. (Karla McLaren)

Sevgiyle Şifa Olsun

Duygusal Şifa

26 Nisan 2015

Ellerimizdeki mucize! Mudralar

Bu resimdeki basit el hareketini düzenli yaparsanız uykusuzluğu giderdiğini, hafızayı güçlendirip konsantrasyonu arttırdığını, öfke, histeri gibi duyguları giderdiğini söylersem ne dersiniz!

Doğuda binlerce yıldır kullanılani fiziksel, duygusal ve ruhsal vücudumuzun enerjisini etkileyen el hareketleri "mudra" olarak adlandırılıyor. Mudralar günümüzde halen özellikle yoga ve meditasyon başta olmak üzere hayatın her dakikasında kolaylıkla uygulanabilecek hareketlerdir.

Tüm çakralarımızın, enerji meridyenlerimizin bağlı olduğu ellerimizi kullanarak hangi hallerimizi nasıl etkileyebileceğimizi örnek resimlerle aşağıda bulabilirsiniz;

 1. Gyan Mudra
Bilgi mudrası. Başparmak ve işaret parmaklarını birbirine bastırarak uçlarında bulunan endokrin ve hipofiz bezlerini harekere geçirir. Günün her anı istediğiniz yerde yapabilirsiniz. Uykusuzluğa iyi geliyor, hafızayı, konsntrasyonu arttırır.



2. Prithvi Mudra
 Dünya mudrası. Yüzük parmak ucu ile baş parmak ucu birbirine dokundurulur. Yaşam gücünü arttırır, fiziksel ve duygusal zayıflıkları azaltır, cilde iyi gelir. Günün her anı yapılabilir.








3. Varuna Mudra

Su mudrası. Serçe parmağı ve baş parmak uçları dokundurulur, diğer parmaklar dik durur. Duyguların dengelenmesine yardım eder, krampları rahatlatır, adet dönemlerini ve hormonal durumları düzenlenmesine yardımcı olur. Gün içinde 3 defa 15 dakika yapılabilir.






4.  Vayu Mudra
Hava mudrası. Başparmak ile kıvrılmış olan işaret parmağınızın üzerine bastırın, diğer parmaklar düz durur. Stresi azaltmaya yardımcı olur, sabırsızlık ve kararsızlık hallerini azaltmaya yardımcı olur. Gün içinde 3 defa 15 dakika yapılabilir.







5. Surya Mudra
Güneş Mudrası. Yüzük parmağınızı kıvırın ve ilk kıvrım yerine başparmağınızla bastırın. Diğer parmaklar dik durur. Troid bezini uyarır, kilo alımını azaltmaya yardımcı olur ve iştahı azaltır, hazmı kolaylaştırır, stresi azaltmaya yardımcı olur. Günde iki kere 5 - 15 dakikalık pratikler yapılabilir.







6. Prana Mudra
Yaşam mudrası. Serçe parmak ve yüzük parmak ucu başparmak ucu ile birleşir. Diğer parmaklar dik durur. Yaşam gücünü arttırır, zihin, beden ve ruhu güçlendirmeye yardımcı olur. Yorgunluğu azaltır, motivasyonu arttırır. Gün içinde her zaman yapabilirsiniz.







7. Apana Mudra
Sindirim mudrası. Yüzük ve orta parmağınızı kıvırın ve başparmağınızı üstlerine dokundurun. Diğer parmaklar dik durur. Boşaltım sisteminin çalışması yardımcı olur. bağırsak hareketlerini uyarır. Günlük 45 dakika pratik yapılabilir.







8. Apana Vayu Mudra
Kalp mudrası. İşaret parmağı baş parmağın avuçiçi köküne dokunurken, orta parmak ve yüzük parmağı uçları başparmağın ucuna değer. Serçe parmağı dik durur. Kalbi korumaya yardımcı olur, gaz giderir. Günde iki kere 15 dakikalık pratikler yapılabilir.







9. Linga Mudra
Isı mudrası. İki elin parmakları birbirine sarılır, Sol elin başparmağı yukarı doğru dik duruken sağ elin başparmağı ile etrafı sarılır. Vücuttaki ısıyı uyarmaya yardımcı olur, vücudu dengeler. Akciğerleri güçlendirir, balgam ve tıkanıklığı azaltmaya yardımcı olur. Gün içinde her zaman yapılabilir. Isıyı arttırdığı için çok fazla pratik edilmemesi iyi olur.


10. Shunya Muda
 Boşluk mudrası. Orta parmak kıvrılır ve baş parmak orta parmağın ilk kıvrım yerine bastırır. Diğer parmaklar dik durur. Kulak ağrıları için oldukça etkili olabilir. Zihinsel bilişi arttırır. Günlük 40-60 dakikalık bir pratik yapılabilir.








Tansiyonunuzun dengelenmesine yardımcı olabilecek bir hareket de yüksek tansiyonda orta parmağınızın kökünden ucuna doğru masaj yapmanız, düşük tansiyonda ise orta parmağın ucundan köküne doğru masaj yapmanızdır.

Mudralar tabii ki modern tıbbın yerine geçmez. Kaynak http://www.wakingtimes.com/2015/04/25/mudras-the-healing-power-of-your-hands/

Sevgiyle Şifa Olsun...

Duygusal Şifa

20 Nisan 2015

Asla Affetmem !

İç öfke, acı, ızdırap, huzursuzluk hissettiğiniz oluyor mu? İdareci veya yönetenlerin yanlış ve taraflı kararlarını, yakın bir arkadaşınızın veya akrabanızın yaptıklarını hazmedemiyor musunuz?
Çoğu zaman İlahi Adalet'ten umut bekleyen iç öfkemize sıkıca tutunuruz. Bize yapılan yanlışlıkların, canımızı acıtan sözlerin, olayların aynılarını onların da yaşamaları ve hissetmeleri için bekleriz de bekleriz. Dişlerimizi sıkar, doğru düzgün nefes bile alamayız çoğu zaman. Bekledikçe içimize bir ağırlık çöker.

Affetmek bizim olaylara farklı bakmamızı gerektiren ruhsal bir olaydır. Çoğu zaman onları yani "diğerlerini" bizi etkilediği kadar etkilemez. Çok güzel bir hikaye vardır; İki Tibetli Budist rahip uzun zaman hapiste tutulmuşlar ve çok zor zamanlar geçirmişler. Sonunda hapisten çıkmışlar. Biri diğerine "Onları affettin mi?" diye sormuş. Diğeri "Onları asla affetmeyeceğim! Asla!" demiş. Soruyu soran üzülerek " Sanırım seni hala hapiste tutuyorlar, değil mi?" diye cevaplamış.

Affedilemeyecek olanı bile affetmek!

Bu onların yaptıklarını onaylamak ve onlara hak vermek değildir. Birini affetmek kişisel bir konudur. Sadece sizi ilgilendirir ve bunu kendiniz için yaparsınız. Gidip O'na bunu söylemezsiniz istemiyorsanız eğer. Birini ya da birilerini affederek acıyı, huzursuzluğu salıverirsiniz dışarıya.

Bir yoga üstadının dediği gibi "Affettiğiniz kişi O'nu affettiğinizi bilmemeli, yaptığı yanlıştan dolayı kendini suçlu hissetmese bile. Doğru olan affetme şekli budur. Eğer O'nu yaptığı yanlıştın dolayı suçlu hissettirerek affediyorsanız, gerçekte affetmiyorsunuzdur."

 Affetmenin temelinde sevgi vardır. Affettiğiniz zaman o kişi veya kişilerin içindeki acıyı, sevgisizliği görüyor olursunuz. Affederek onları evrensel dersleriyle başbaşa bırakırsınız - ki emin olun önlerine bu dersler gelecektir, sizden artık enerji almalarına engel olursunuz. Özgür iradenizi kullanarak kendinizi o negatif bağlardan özgürleştirirsiniz. Ve bu hayatınızın geri kalanı için kendinize verebileceğiniz en güzel hediyedir.

Affettikten sonra, diğerleri hakkındaki beklentilerinizi bırakın, daha iyi ve huzurlu bir yaşam yaşamak en güzel cevaptır bazen. Bu şekilde kendi "kişisel hikayenizi" de değiştirmiş olursunuz. Size ne kadar yanlış yapıldığını anlatmak yerine, kurban rolünü üstlenmek yerine, bu yaşadığınız olayın kendinize ve çevrenizdekilere nasıl iyileşme yolu açtığını anlatırsınız.

Tüy kadar hafif olmak ister misiniz?

Gelin şimdi birlikte birini affedelim. Aklınıza ilk gelen isim doğrudur. Bu isim kendiniz de olabilir. Şimdi lütfen derin derin nefesler alın ve gevşeyin, derin ve yavaş nefesler alıp verin. Sonra aşağıdaki cümleleri ya da buna benzer oluşturacağınız kendi cümlelerinizi tekrarlayın;

"Ben ..(isminiz)... şimdi ....(o kişi/ler)... serbest bırakıyorum, aramızda geçenlerden ötürü O'nu gönülden affediyorum. Benden aldığı bütün enerjileri topraklayıp temizleyerek Aurama geri çağırıyorum. Aynı şekilde benimde O'ndan aldığım O'na ait bütün enerjileri hiçbir art niyet taşımadan topraklayıp temizleyerek Aurasına iade ediyorum. Aramızdaki bütün kötü karmanın şimdi ve tüm zamanlara doğru temizlenip dengelenmesini, bu olanlardan dolayı yaşadığım bütün olumsuzlukların DNA'mdan silinmesine ve sadece yaşam derslerinin kalmasına bütünün hayrına olmak üzere niyet ediyorum. Öyle de oldu, şükürler olsun. Amin"

Affetme konusunda söylenecek çok sözüm var. Blogumuzda zaman zaman bu konuda yine yazılar görebilirsiniz. Hayatlarımızı daha hafif ve huzurlu yaşamak dileğiyle.

Sevgiyle Şifa Olsun...

Duygusal Şifa

11 Nisan 2015

Bugün Blog’da Temizlik Var..


’Karma’ kelimesi size neyi çağrıştırıyor.?  Eğer aklınızdan ‘’Eden Bulur’’ tarzı cümleler geçiriyorsanız olaya biraz daha geniş bir açıdan bakmanızı tavsiye edeceğim. Önce ‘’Karma’’ kelimesinin wikipedia daki tanımına bakalım. Karma, Sanskrit dilinde “yapmak, eylemek, bir fiilde bulunmak” anlamındaki “kri” sözcüğünden türetilmiştir. Karma sözcüğü farklı sözcüklerle birlikte kullanılarak, karma yasası, karmik plan, karmik telafi gibi farklı anlamlara gelen terimlerin oluşturulmasında kullanılmıştır der wikipedia. Yani aslında olayın temelinde aksiyon var. Yaşamlarımız  boyunca aldığımız kararlar , eylemlerimiz ve duygularımız da karmamızın  tam orta yerinde duruyor.
Peki olumsuz duygular ,negatif düşünceler ve Acı kötü karmaya , olumlu düşünceler ve mutluluk hali iyi karmaya neden olur nerden geldi bunlar başımıza sorusunu sormak yanlış mı olur? Tabi ki olmaz.  Ancak burada karmayı nasıl edindik , geçmiş yaşantılarımızdan mı getirdik yoksa şimdiki yaşamlarımızda mı yarattık konusunu  tartışmayacağız. Sadece kendimizi  temizlemek için sessizlik yeminleri edip , inzivaya çekilme imkanımız olmadığına göre günlük yaşantımızda rutinimizi bozmadan nasıl temizlik yapabiliriz bir ona bakalım.  Aşağıdaki maddeler size aşina gelebilir. Yine de lütfen bütün önyargılarınızı bırakın ve önerileri bir deneyin.

Karmalarımızı  mis kokulu sabunlu sularla temizliyoruz.

 1.   Hemen şu an da sahip olduğunuz için şükrettiğiniz şeylerin bir listesini yapın ve onu görebileceğiniz bir yere asın.

2.   Sizi çok üzen birine onu affettiğinizi belirten bir mektup yazın (Göndermek zorunda tabiî ki değilsiniz. )

3.   İncittiğiniz birine ne kadar üzgün olduğunuzu anlatan bir özür mektubu yazın. Sizi bu şekilde davranmaya iten nedenleri  yazın. (Gönderme mecburiyeti yok)

4.   Bugün birine karşılıksız yardım edin ki  beklentiler denizinde acı içinde yüzen egonuz arada serbest kalsın.

5.    Eylemlerinizin arkasındaki niyetlerin farkına varın.  Egonuzu  parlatmak için sürekli ödül ve takdir mi bekliyorsunuz?  İstekleriniz gerçekten gerekli mi? Neden sürekli ihtiyaç ve istek halindesiniz? Cevaplarken kendinize ve başkalarına karşı dürüst olun.

6.    Günlük enerji çalışmalarınızı ve meditasyon yapmayı alışkanlık haline getirin.

7.    Nereye giderseniz gidin işin içine mutlaka karşılık beklemeden güzellik ve keyif katın. Her günün sonunda bir bakın bakalım o gün güzellik , keyif ve tutkuyu yaşattınız mı kendinize. ?

8.    Bu günden sonra artık diğerlerinin bizimle  ilgili ne düşündüğüne ve ne söylediğine takılmayalım. Lütfen sadece kendimizi etkilemek için uğraşalım başkalarını değil.

9.    Olaylar karşısında her zaman karşımızdakinin şapkasını giyerek karar vermeyi deneyerek  Empati ve merhamet duygumuzu geliştiririz  acıma duygumuzu değil.!

10. Birini etiketleyip yargılamadan önce  onun hikayesindeki  gerçeklerin ne kadarını bildiğimizi bir düşünelim.

11. Biri seni incittiğinde elinden geldiğince tepkisiz kal ve o kişiye seni ne kadar kırdığını sakince anlatmayı dene. Lütfen unutma doğru iletişim bütün kapıları açar. Ancak bu kişi yine de umursamadan hareketlerine devam ederse bilmen gereken tek bir şey var. O kişi gerçekten çok acı çekiyor ve bundan kurtulmak için bu şekilde davranıyor. Tabi ki bu acı silsilesini devam ettirmeye mecbur değilsin. Kendini her türlü zehirli düşünce ve davranış şeklinden koruma hakkına sahipsin.  Sadece bazen en iyi cevap ortadaki negatif enerjiyi daha fazla beslemeden  kendini o durumdan sakince ayırmaktır. Böylece döngü kırılmış olacak ve seni üzen olay ya da kişiye karşı kendini nötralize etmeyi başardığın da onunla aranızdaki karmik bağda iptal olacaktır.  

12. Son olarak lütfen hiçbir canlıyı incitme. Bu dünya da kocaman güzel bir aileyiz ve her birimiz birbirimize incecik enerji bağları ile bağlıyız. Tecrübelerimiz aksiyonlarımızın sonucunda yaşadıklarımızdan oluşuyor. Bütün döngü mükemmel bir şekilde kurulmuş.  Bunun idrakine vardığımızda hayatı nasıl mükemmel yaşayacağınızı bir düşünün. 


Karşılıksız bir şekilde iyi şeyler yaptığınızda bu size katlanarak geri geliyorsa iyi karmanız var demektir. Ne yapıyorsanız uygulamaya devam edin. Kötü karmanız varsa da temizlemek için var gücünüzle çalışın. Hepimizin kötü karmalarının temizlenerek bütünün hayrına olmak üzere ruhumuzdan uçmasını  ve el birliğiyle en kısa sürede nirvanaya ulaşmamız niyeti ile herkese güzel bir Pazar günü diliyoruz.

Sevgiyle Şifa Olsun
Duygusal Şifa





08 Nisan 2015

Şiddetle Tavsiye Edilen Bir Kitap Tanıtımı



Kitabın adı: Yüreğime Yolculuk
Özgün adı : Dying To Be Me
Yazar: Anita Moorjani
Çeviren: Gökçe Bayer
Sayfa sayısı: 251
Yayın evi: Klan Yayıncılık

‘’Evrenin en büyük gerçekliklerinin dışarıda , yıldızlarla gezegenlerin incelenmesinde yatmadığına inanıyorum. İçimizde , derinlerde yatıyorlar, kalbimizin , zihnimizin ve ruhumuzun ihtişamında. İçimizdekileri anlayana kadar , dışarısını anlayamayacağız.’’ 

Hepimiz Anita’yız!
Annesinin Beta (Hint lehçesinde çocuğum yerine kullanılan şevkat içeren bir kelimedir.) diye çağırdığı Anita Moorjani’nin kitabı bu kelimelerle başlıyor.  Kendi hikayesini anlattığı kitapta yaşamımızda en kötü durumların bile üstesinden (doğal olarak sahip olduğumuz içsel kuvvetimizi ve bilgeliğimizi kullanarak) gelebileceğimizi akıcı bir roman diliyle ve samimiyetle yazmış.
Geleneklerine çok bağlı Hintli bir ailenin çocuğu olarak Singapur’da doğduğu yetmemiş gibi iki yaşındayken Hong Kong’da doğu felsefesi ile harmanlanarak devam eden çocukluğu ilk ve orta öğrenimde İngiliz sisteminde öğrenim gördüğü okulunda daha da kafasını karıştırmış,  bu karışıklık sırasında dört lisanı konuşmayı sökmüş çok akıllı Hintli bir kız çocuğunun hikayesini okurken güzel ülkemdeki benzer hayatları düşündüm.
Anadolu’da muhafazakar bir şekilde yetiştirilen kız çocukları büyük şehirlerde yüksek öğrenim görmek için ailelerinden ayrıldıklarında ve bugüne kadar yaşadıkları hayatı sorgulamaya başladıklarında ne hissetmişlerdir acaba? Zaten farklı oldukları için dışlanmış hissettikleri yetmemiş gibi birde içlerini saran suçluluk duygusu ile içsel karar verme güçlerini kullanmayı reddederek kendi yetiştikleri çevrenin doğru olduğuna karar verip yeni çevreye uyum sağlamayı reddetmişler midir.?  
Geleneklere göre bir kadının kocasına ve evdeki erkeklere hizmet etmesi gerekir. Kız çocukları okumaz , okuma yazma öğrensin yeter daha fazla okumaları doğru değildir. Kocalarına itaat etmezler. Kızları şımartmamak gerekir yoksa iyi bir koca bulamazlar. Bunlar kitaptan ve  Anita’nın cümleleri ama size tanıdık geldi mi? Anne ve Babası’nın sevgide ayırmadığı çok değer verdiği biricik kızları olmasına rağmen kültürünün genlerinden gelen o soğuk suçluluk duygusu ile başlıyor Anita’nın kanser serüveni.  Peki şehirde doğup büyüyen ve sevgi dolu bir ailede yetişen kız çocukları bütün bu olumsuz duygulardan muaf mı? Hepimiz kollektif bilinçten nasibimize düşeni almıyor muyuz.?

Kollektif Bilinç Mağdurlarına Evrensel Enerji Şifası
Kollektif Bilinci minik el bilgisayarlarından büyük ana bir bilgisayara toplanan düşünceler olarak kabul edebiliriz. Küçük bilgisayarlarda hangi düşünceler üretilip işleniyorsa doğruca ana bilgisayara gidiyor ve orada saklanıp depolanıyor. Dünya var olduğundan beri bu ana bilgisayar var. İlk çağ, orta çağ , bütün uygarlıklar , krallıklar,  imparatorluklar her ne yaşandıysa hepsi ana bilgisayarda mevcut. Mega belleğe sahip dev bir usb de düşünebilirsiniz. Dünyanın USB’si. İşte biz içinde bulunduğumuz ortama uygun seçtiğimiz duyguları bu USB bellekten alıp kullanıyoruz.
Kitabın Anita’nın şifalanma sürecini anlattığı bölümü yutarak okudum. Aslında şifa için geleneksel tıbbi yöntemlere ya da  pahalı inisiyasyonlara , gurulara , otuz farklı beslenme şeklinde anlatılan özel diyetlere bel bağlayan insanların okumasını çok isterim. Daha fazla detaya girmeden yine kitaptan bir bölüm ile yazıyı bağlayacağım. 

‘’ Her parçanızın , egonuzun , aklınızın ,bedeninizin ve ruhunuzun ihtişamlı olduğunu bilmenizi isterdim. Bunlar sizi oluşturur, evrenin yaratılışının güzel bir ürünü olan sizi. Her yönümüz kusursuzdur. Oluruna bırakılmayacak , bağışlanmayacak , elde edilemeyecek hiçbir şey yok.Zaten olmanız gereken her şeysiniz. ‘’

Hepimize Sevgiyle Şifa Olsun..
Duygusal Şifa

05 Nisan 2015

Beklenti Denilen At Gözlüğü

"Beklenti" kelimesinin anlamını düşündüm. Nedir beklenti? İleride gerçekleşmesini istediğim hedeftir; benden veya bir başkasından yapılması istenen hal, davranıştır diye iki çeşit olabilir dedim. Şöyle bir geriye bakıp hafızamı zorladım. Finans sektöründeki yoğun çalışmalar arasında alınan 1 veya 2 haftalık izin döneminde planlanan tatiller için "çok gezeceğim", "çok eğleneceğim", "harika geçecek ve bana kesin iyi gelecek" beklentileri ile gittiğim yerlerden nasıl hüsranla döndüğümü hatırladım. Ailemin, arkadaşlarımın, işteki müdürlerimin benden genel davranış beklentilerini boşa çıkarmamak için nasıl yıllarca öyleymiş gibi yapıp aslında olmak istemediğim yerlerde olup, yapmak istemediğim işleri yaptığımı hatırladım.

Peki ya ben onlar için ne gibi beklentilere girmiştim! Erkek arkadaşım mutlaka gözlerimin için bakarak bana kelimelerle "Seni Seviyorum" demeliydi ya da iş yerinde iki senenin sonunda mutlaka terfi almalıydım hem de şahane bir maaş artışıyla birlikte, yılbaşlarında yeni seneye girerken çok çok eğlenmeliydim, spor yaparken performansım iyi olmalıydı ve diğer arkadaşım gibi 1 ayda 8 kilo vermeliydim, daha böyle nice örnekler geldi aklıma.

At Gözlüğü Nerede!

İşte bu beklentilere girdiğimde sonunda mutsuz olduğumu gördüm. Hayatın bana verdiklerini görmek yerine beklentilerime kendi istediğim şekilde ulaşamadığım için hüsran içindeydim.

Oysa ki erkek arkadaşım her yemeğe oturduğumuzda çok sevdiği halde ekmeğin köşesini bana veriyordu, O'nun "seni seviyorum" deme şekli buydu. İş yerinde kadro olmadığından bana terfi veremeyen müdürüm o seneki yurtdışı fuarına beni göndermeyi düşünmüştü ödül olarak. Sporda 1 ayın sonunda metabolizmam farklı çalıştığı için 3 kilo vermiştim.Ve maalesef bunları göremiyordum.

Hayatın önümüze bir sürü harika fırsatlar çıkartmasını istiyoruz ki aralarından seçim yapabilelim. Peki at gözlüklerimiz takılıyken bu firsatları görmek mümkün mü? Tabii ki hayır.

Oh Be Dünya Varmış!

Sadece 1 hafta için çıkartın bu gözlükleri; " Bakalım bu seyahat nasıl geçecek, hiçbir beklentim yok, önüme çıkacak insanları ve olayları çok merak ediyorum" dedikten sonra gidip o çok kıymetli izin döneminizden hangi ruh haliyle döneceğinizi, sevgilinizle veya eşinizle beklenti içinde olmadan geçireceğiniz bir günü, kendi sınırlarınızı bilerek sadece sproun size getirdiği neşeyi içinize çekerek yaptığınız antremanı gözlemleyin. "An"ın size getirdiklerini bir çocuk merakıyla karşılayın ve yaşayın, beklentileriniz olmadan. Sadece 1 haftalık bir deneme bu.

Eğer bu 1 hafta sonunda mutsuz iseniz yeniden gözlüklerinizi takarsınız.

Sevgiyle Şifa Olsun...

Duygusal Şifa