Menu

sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mayıs 2015

Kendimi Affetmenin 5 Kolay Yolu

Kızgınlık, küskünlük, hayal kırıklığı, hissettiğiniz insan kendiniz olunca, affetmeniz gereken kişi kendinizseniz eğer bazen bu iş zor olabiliyor. Kendi kendimizi yargılama duygusuna yapışıp kalabiliyoruz. "Hiçbir yere yetişemiyorum", "Keşke öyle demeseydim", "Keşke zamanında arasaydım", "Yeterince iyi değilim", "Benden dolayı tüm bunlar yaşandı" gibi duyguların içinizi yiyip bitirdiği dönemler oldu mu? Peki bu dönemleri nasıl aşacağız?

İçimdeki Beni Gördüm

Kendimi yeterli görmediğim, olanlardan dolayı kendimi suçladığım bir dönemde bunu nasıl aşacağım sorusunu sormaya başladım. Bu soruyu soruyordum çünkü bir tarafım da kendime bu kadar yüklenmemem gerektiğini söylüyordu. Ee bu durumdan nasıl çıkacaktım?

Hem o dönemde yaptığım meditasyonlar hem de Eckhart Tolle'un Şimdi'nin Gücü kitabında okuduklarım sayesinde birkaç cevap ve yöntem buldum;

1) Kendinizin masum yanını görün: Gözlerinizi kapatın ve kendinizi iki tane görün yanyana. Bir tanesi sizin yüksek benliğiniz ( yani içinizdeki o mükemmel parça) diğeri de sizin çocuk haliniz olsun, kendinizin 5 - 6 yaşlarınızdaki haliniz. Yüksek benliğinizle çocuk halinize bakın. Ne kadar masum olduğunu görün. O eğer yanlış bir şey yaptıysa bilerek yapmadı, saf, temiz duygulara sahip masum küçük bir çocuk duruyor önünüzde. O çok güzel, sevgi dolu ve sevilmeye layık. Yüksek benliğinizin içindeyken çocuk halinize doğru yürüyün ve O'na sarılın. O'na daha önce kimsenin vermediği kadar sevgi ile sarılın.

2) Anlayın ve kabullenin : Gözlerinizi kapatın ve kendinizi iki tane görün. Bir tanesi yüksek benliğiniz diğeri ise yaptığı şeyden hiç gurur duymayan, yaptığını beğenmeyen siz olun. Yüksek benliğiniz olarak affedilemeyecek olan size bakın O'na şu soruları sorun: "Bu kötü davranışı neden yaptın? Çok mu kırılmıştın, yaralanmıştın? Yoksa sebebi yalnızlık, depresyon, ümitsizlik miydi? Düşün lütfen sebebi neydi?" Bir sebep bulun, bulamıyorsanız eğer saydıklarınız arasından size en yakın olanı ve aklınıza ilk geleni seçin. Yaptıklarımızın daima bir sebebi vardır. Bu sebebi bulduktan sonra yapmanız gereken şey bunu görüp, kabule geçmektir.

3) Kendinizi sevin ve kendinizi serbest bırakın; Yüksek benliğiniz olarak bakın ve bu bakış açısı ile kalbinizi açın. Kötü gördüğünüz yanınıza gidin ve O'nu kucaklayın. Koşulsuz sevginin kalbinizden çıkıp O'nu sarıp sarmaladığını hayal edin. Belki sizi itiyor, size karşı geliyor olabilir. Olsun, bunu kabullenin yine de sevginizle O'nu sarmalayın ve O'na diyin ki "Bir hata yaptın, ama biliyorum ki özünde iyi bir insansın. Yanlışlar düzeltilebilir. Sana gönderdiğim sevgi bu yanlışları nasıl düzelteceğini gösterecek. Seni özgür ve serbest bırakıyorum. Bu sana hediyem ve sen şimdi yeni bir başlangıç yapabilirsin" Sonra bırakın yüksek benliğinizin kalbinden taşan sevgi kendinizi affedemediğiniz yanınızı yıkasın, temizlesin. Bu şekilde kalın ve o duyguların temizlendiğini görün.

4) 3. yolu her gün yapın: Ta ki kendinizi farklı ve daha iyi hissedene kadar.

5) Diğerleriyle aranızı düzeltin: Eğer mümkünse kırdığınızı düşündüğünüz insanlarla aranızı düzeltin. Kendinizi affettirin. Eğer samimiyseniz sizi anlayacaklardır.

Evren Asla Hata Yapmaz

Bizler insanız, herkes gibi hata yapabiliriz. Gerçek şu ki sizi sevgiden mahrum edecek, sevgisiz yaşamanıza sebep olacak hiç bir şey yok yapabildikleriniz/yapabilecekleriniz arasında. Hiçbir davranış, söz ya da düşünce affedilmez değildir. Ruhsal gelişim veya kişisel gelişim ( siz ne diyorsanız adına) önce kendimizi affetmekle başlıyor. Bunu her yönüyle tamamlayana kadar içinde bulunduğunuz sağlıklı ilişkilerde hatalar yaşayabilirsiniz.

Evren asla hata yapmaz. Yaşadığımız her an ruhsal gelişimimiz için bir fırsattır. Kendimizi sevmek ise bunun başlangıç noktasıdır.

Sevgiyle Şifa Olsun...

Duygusal Şifa

26 Mayıs 2015

Bana Mentorunu Söyle Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim



Hepimiz bildiğimiz her şeyi mutlaka bir başkasından öğrenmişizdir. Ebeveynlerimiz, okul öğretmenlerimiz , devlet adamları , mucitler , patronlarımız, dostlarımız,  birbirinden farklı türlerde ve çok sayıda olabilir bu hayattaki öğretmenlerimiz. Geriye dönüp baktığımda bende iz bırakan kişilerin, bilgi , cesaret ve hayata korkusuzca meydan okuma özellikleri ile ilham kaynağım olduklarını görüyorum. Ne zaman birini izleyip onun karakterini  ya da davranışlarını aklımızda tutmaya çalışsak, o kişi bize mentorluk yapmış olur. 

Gün içinde söylediğiniz tatlı bir söz, yaptığınız her örnek davranış için sizi izleyen birileri olabilir. Siz de onlara bilmeden ilham verirsiniz. Trafikte karşımdaki arabaya selam vererek yol verdiğim zaman gözümün önüne hep onun da bir başkasına aynı hareketi yaptığı ve trafikte bir hoşgörü seli başlattığımı hayal ederim. Lüzumsuz bir iyimserlik gibi gözükse de aslında her şey yaptığımız seçimlerle, etrafımızı nasıl algıladığımız ve nasıl davranacağımıza dair verdiğimiz kararlar ile ilgilidir. 

Bazen ne yapmak istediğimize gitmek istediğimiz yöne bir türlü karar veremeyiz. İşimizden, eşimizden, patronumuzdan, ailemizden, arkadaşlarımızdan daral gelir de neden  böyle sorusunun cevabını aramak aklımıza gelmez ya da nerede arayacağımızı bilemeyiz. Bu durumda  hayatları sizi etkileyen ve hedeflerinize ulaşmada yardımı dokunacak birilerini aramanızı tavsiye ediyorum. Burada bahsettiğim kişi  ilmini , deneyimlerini ve sizi cesaretlendirecek dersleri sizinle paylaşarak mentorluk yapacak birisidir. Bu kişi ailenizden bir büyük, iş çevresinden saygı duydunuz birisi veya henüz tanışmadığınız birisi olabilir. 

Hayat öğrenme fırsatları ve ders alacağımız deneyimler ile dolu. İsteyerek ya da istemeden bize ders veren, yol gösteren insanlar  aslında kendi deneyimlerini bizimle paylaşarak ödünç veriyorlar. Hiç hoşlanmadığınız bir fikir, gün gelir en can alıcı dersiniz olabilir. Farklı ve size çok yabancı bir düşünce yapısına açık olmak o çok özlediğiniz özgür ve yaratıcı ortamı size getirebilir.  Çoğu insanın düşünmekten anladığı şey, önyargılarını yeniden düzenlemektir.(William James) Ne kadar doğru öyle değil mi? Sadece kendi doğrularımızın peşinden giderek sürekli kendimizi onaylamak bir yerde bizi durduracaktır. Düşünce kalıplarımızın ötesine geçmeye çalışmak her fikre açık, geniş bakış açılı olmak beraberinde derin bir kavrayış ve kabullenişi getirir. 

Çivi Çiviyi Her zaman Sökmez 

Geçmişte insan ilişkileri ile ilgili zorlandığım zamanlarda Martin Luther King'in bu sözleri bana rehber olmuştu. ''Nefrete nefret ile karşılık vermek, nefretin katlanarak çoğalmasına, zaten yıldızsız bir gecenin daha da karanlık olmasına yol açar. Karanlık karanlığı def edemez; bunu sadece ışık yapabilir. Nefret, nefreti def edemez, bunu sadece sevgi yapabilir. Bir yıkım girdabı içinde nefret nefreti , şiddet şiddeti, kabadayılık kabadayılığı arttırır.'' Yine Audrey Hepburn'un ''Çevrenizi neşe saçan insanlarla doldurun''  cümlesi en sevdiğim sözlerden. Ancak favorim Einstein '' Her kim ki kendini hakikatin ve bilgeliğin hakimi sanır, tanrıların kahkahaları eşliğinde gemileri batar.'' :) Sanırım bu cümleyi ömür boyu eğitim mottoma uydurduğum için ne zaman okusam gülümsüyorum.

Yine de siz ne mentoru ben kendi yolumu kendim bulurum düşüncesinde olsanız bile birkaç seans koçluk hizmeti almanız size yeni ufuklar açabilir. Eski bir atasözünün dediği gibi ‘’Devlerin omuzlarında, yükseliriz. Bu nedenle bizim sorumluluğumuz, gelecek kuşakların tırmanmaları için kendi omuzlarımızı hazırlamaktır.’’ Bunun için çocuklarımıza ve gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras temiz bir ruh ve duygu DNA’sı. Bireysel olarak kendimize yapacağımız bu yatırım kollektif bilinci de etkileyecektir. İçinizde yapmanız gerektiğini düşünüp de yapamadığınız bir eylem, atamadığınız en ufak bir adım dahi olsa artık harekete geçme ve adım atmadan koşma haline geçme vaktidir. 
İlham vermesi için Mümin Sekman / Hayat Bilgesi (2 Kitap) ve Ünlü bir basketbol koçu olan John Wooden / Hayat İçin Oyun Planı isimli kitaplarını öneririm.

Sevgiyle Şifa Olsun
Duygusal Şifa

25 Mayıs 2015

Gülünesi Travmalar



1992 senesinin Mayıs ayıydı. Üniversiteyi bitirmiş , süper havalı bir işte çalışmaya başlamış, artık yetişkin bir kız çocuğu olarak 19 Mayıs tatilinde ‘’Ben arkadaşlarla Assos’a gidiyorum’’ diyerek sevgili aileme ayak üstünde yalan kıvırmış ve o dönemin havalı çocuğu (şimdinin havalı kocası) ile  3 günlük tatile kaçmıştım. Aslında içim hiç rahat değildi hem söylediğim yalanı unutup deşifre olma becerimden,  hem de yalan söylemekten ötürü çektiğim vicdan azabından dolayı içimden  ‘Yarabbim şu 3 günü bitirsek de sağ salim evimize dönsek’’ endişeleri ile bilmeden kendi kuyumu kazmaya hazırlanmıştım.Ve her tatil gibi bu da çok şahane başlamıştı. Ne zaman yarı insan yarı keçi olan sevgilim ‘’Hadi dağlara tırmanalım’’ teklifinde bulundu işte o zaman rüzgarın yanlış yere döndüğünü hissetmiş yine de ‘’İyi o zaman tırmanalım bari’’ demiş bulunmuştum.

Yaklaşık 2 saat kadar yürüme, sürünme ve tırmanma hareketleri yaptıktan sonra nihayet bir düzlüğe ulaşmıştık .  Ben biraz soluklanırım diye sevinirken Ali düzlüğün ilerisinde biten yolu ve başlayan uçurumu gösterip ‘’Manzara şahane hadi resim çekelim’’ dedi. O zaman selfie çekecek fotoğraf makinesi henüz icat edilmediğinden tek tek resim çekilecektik. Ben uçurumun dibine gitmeye çok meraklı olmadığım için ‘’Önce ben seni çekeyim’’ dedim ve yolun biraz gerisinde durarak makineyi ayarlamaya başladım ki bizimki bir anda ‘’Ahh ayağım’’ diye bağırarak aniden uçurumdan aşağıya düşüverdi. Uğradığım şokun etkisiyle önce hareket edemedim ve hiçbir şey düşünemedim . Birisi elimi ayağımı ve dilimi bağlamıştı sanki . Buz gibi kalakalmıştım. En acısı da ‘’Gitti sevdiceğim ’’ diye üzüleceğime aklıma panik ile gelen ilk düşüncenin ‘’Allahım ben babama ne diyeceğim bir daha beni asla yalnız tatile yollamaz’’ olmasıydı. Öyle ne kadar kaldım bilmiyorum birden uçurumdan gelen gülme seslerini duydum ve ayaklarımı zorla sürüyerek  oraya doğru yürüdüm. Kendimi zorlayıp uçurum olduğunu düşündüğüm yere bakınca oranında manzaraya bakan başka bir düzlük olduğunu ve Ali’nin orada oturmuş bana pis pis sırıttığını görünce,  (o dönem nedense grup olarak birbirimize sürekli olarak yaptığımız) manasız lüzümsuz eşşek şakalarının en okkalısına maruz kaldığımı anladım.  

Adını Üst Kat Korkusu Koydum!
O gün akşam uykumda birkaç kere yükseğe uzun sıçrama ile olayı atlattığımı düşünürken bir süre sonra yaşadığım farklı olaylar  ile nur topu gibi bir yükseklik korkum olduğunu idrak ettim. Fakat benim yükseklik korkum uçak, helikopter ve  balon gibi uçabilen araçlarda değil üçüncü kat ve üzeri binalara çıktığımda depreşiyordu.  Artık üst katlarda oturan arkadaşlarımıza yemeğe, oturmaya  gidemez olmuştuk.  Kırk yılın başı rica ya da tehdit ile gitsek bile katiyen balkona çıkamıyordum.  Yeni insanlar ile tanıştığımızda aklımda hep kaçıncı katta oturuyorlar acaba cinsinden sağlıksız sorular vardı. Bu arada evlendikten sonra da hep bahçe katlarında oturduğumuz için bir süre bu konu hayatımdan çıkmıştı. Ancak çocuk sahibi olduktan sonra artık bu korkunun bana yakışmadığına karar verdim ve üzerinde çalışmaya başladım . Önce yüksek katlı binalarda oturan arkadaşlarıma gitmekle ve ocak ayında balkonda kahve içme konusunda ısrarcı olmak ile başladım. Ufak ufak dozunu arttırarak yükseklik deneyimleri yaşıyordum. Ve bir süre sonra artık yüksekte olmanın beni o kadar rahatsız etmediğini sevinçle fark ettim. Tam o sırada bizim ufaklık ayaklandı ve onun peşinden koşma telaşı içerisinde bir süre daha bu konuyu kafamdan çıkardım.

Ne Oldum Deme
Bir gün onunla beraber yakında oturan bir arkadaşıma ziyarete gittik. Ev dördüncü kattaydı. Balkondaki korkuluklar yüksek ve güvenliydi. İçim çok rahattı. Güzelce balkondaki masaya kuruldum ve manzaranın keyfini çıkartarak sohbete başladık. Çocuklar evin içinde başlarında yardımcı kadınla beraber oyun oynuyorlardı.  Aslında her şey yolundaydı. Tam o sırada oğlum balkona çıktı ve elindeki resmi göstermek için koşarak yanıma geldi. O anda yaşadığım paniği anlatmam çok zor.  Kendimle ilgili yükseklik korkumu halletmiştim ama bu sefer de oğlumla beraber yükseklerde olunca panik yaşıyordum.  Bunun üzerinde ne kadar çalışırsam çalışayım başarılı olamadım. Başarısızlığımın nedeninin ne olduğunu da bal gibi bilmeme rağmen...Eğer bu korkumun üzerine gidersem onu gerektiği gibi koruyamayacağımı düşünüyordum.  Artık AVM’lerin yürüyen merdivenlerinden tutun da her türlü yüksek yer kabusum olmuştu.  Sonunda bu konunun üzerine çekingenlikle de olsa yavaş yavaş yürümeye başladım ve önce meditasyonlarda , yaratıcı imgeleme çalışmalarında kendime güven mesajları , telkin ve olumlamalar ile konuyu çözmeye çalıştım.  Bu korkumun aynen anneden çocuğa copy/paste olduğunu bildiğim için ne olursa olsun bunu aşmaya kararlıydım. 

Aldım Bende O
Yine bir gün okul çıkışı başka çocuklar ile beraber yakındaki bir AVM' ye dondurma yemeğe gitmiştik. Yürüyen merdivenlerde bizimkiler tehlikeli olmayacak şekilde kıpır kıpırdılar. Kalbim yine deli gibi çarpmaya başlamıştı. O anda ‘’Allahım dedim bu çocukların hepsi sana emanet, ben bu korkumu kabul ediyorum ve sana teslim ediyorum. Bu günden sonra bu konuda ne zaman endişelensem bu korkumu olduğu gibi sana vereceğim. Şükürler olsun Amin’’ diye de bitirdim. O sırada yürüyen merdivende yanımızda ters istikamette giden bir kadın telefonda konuştuğu arkadaşına ‘’Tamam canım aldım bende o’’ dedi. O günkü mutlu mesut halimi hiç unutamıyorum.
Bu konuda yaşadıklarım yaz yaz bitmez :) En son geldiğin nokta nedir derseniz o da şudur; Arkadaşlarımız ile  geçen ay Büyük Ada’da uzun bir yürüyüş yapmıştık. Aynen geçmişteki gibi bir uçurumun(!) kenarındaki kayalıkta grup mola vermek istedi. Aslında uçurum sandığım yerin altında bir düzlük olduğu konusunda ısrar ettiler ancak ben yine de yanlarına gidemedim çünkü oğlumda oradaydı. Yolun kenarında tek başıma oturdum o tarafa hiç bakamadan kendi kendime kuduz kuduz olumlama yapmaya başladım. Bir süre sonra Alp yanıma geldi ve Anne yolun öbür tarafındaki tepeye tırmanalım mı seninle dedi. Tabi ki tırmanamadım ancak çalışmalarıma devam ediyorum ve her geçen gün daha da başarılı oluyorum. Nihayet bu iş tamam dediğimde yüksek bir yerlerden oğlum ve eşimle selfie yapıp buradan size de linkini atacağım.

Sevgiyle Şifa Olsun
Duygusal Şifa

20 Nisan 2015

Asla Affetmem !

İç öfke, acı, ızdırap, huzursuzluk hissettiğiniz oluyor mu? İdareci veya yönetenlerin yanlış ve taraflı kararlarını, yakın bir arkadaşınızın veya akrabanızın yaptıklarını hazmedemiyor musunuz?
Çoğu zaman İlahi Adalet'ten umut bekleyen iç öfkemize sıkıca tutunuruz. Bize yapılan yanlışlıkların, canımızı acıtan sözlerin, olayların aynılarını onların da yaşamaları ve hissetmeleri için bekleriz de bekleriz. Dişlerimizi sıkar, doğru düzgün nefes bile alamayız çoğu zaman. Bekledikçe içimize bir ağırlık çöker.

Affetmek bizim olaylara farklı bakmamızı gerektiren ruhsal bir olaydır. Çoğu zaman onları yani "diğerlerini" bizi etkilediği kadar etkilemez. Çok güzel bir hikaye vardır; İki Tibetli Budist rahip uzun zaman hapiste tutulmuşlar ve çok zor zamanlar geçirmişler. Sonunda hapisten çıkmışlar. Biri diğerine "Onları affettin mi?" diye sormuş. Diğeri "Onları asla affetmeyeceğim! Asla!" demiş. Soruyu soran üzülerek " Sanırım seni hala hapiste tutuyorlar, değil mi?" diye cevaplamış.

Affedilemeyecek olanı bile affetmek!

Bu onların yaptıklarını onaylamak ve onlara hak vermek değildir. Birini affetmek kişisel bir konudur. Sadece sizi ilgilendirir ve bunu kendiniz için yaparsınız. Gidip O'na bunu söylemezsiniz istemiyorsanız eğer. Birini ya da birilerini affederek acıyı, huzursuzluğu salıverirsiniz dışarıya.

Bir yoga üstadının dediği gibi "Affettiğiniz kişi O'nu affettiğinizi bilmemeli, yaptığı yanlıştan dolayı kendini suçlu hissetmese bile. Doğru olan affetme şekli budur. Eğer O'nu yaptığı yanlıştın dolayı suçlu hissettirerek affediyorsanız, gerçekte affetmiyorsunuzdur."

 Affetmenin temelinde sevgi vardır. Affettiğiniz zaman o kişi veya kişilerin içindeki acıyı, sevgisizliği görüyor olursunuz. Affederek onları evrensel dersleriyle başbaşa bırakırsınız - ki emin olun önlerine bu dersler gelecektir, sizden artık enerji almalarına engel olursunuz. Özgür iradenizi kullanarak kendinizi o negatif bağlardan özgürleştirirsiniz. Ve bu hayatınızın geri kalanı için kendinize verebileceğiniz en güzel hediyedir.

Affettikten sonra, diğerleri hakkındaki beklentilerinizi bırakın, daha iyi ve huzurlu bir yaşam yaşamak en güzel cevaptır bazen. Bu şekilde kendi "kişisel hikayenizi" de değiştirmiş olursunuz. Size ne kadar yanlış yapıldığını anlatmak yerine, kurban rolünü üstlenmek yerine, bu yaşadığınız olayın kendinize ve çevrenizdekilere nasıl iyileşme yolu açtığını anlatırsınız.

Tüy kadar hafif olmak ister misiniz?

Gelin şimdi birlikte birini affedelim. Aklınıza ilk gelen isim doğrudur. Bu isim kendiniz de olabilir. Şimdi lütfen derin derin nefesler alın ve gevşeyin, derin ve yavaş nefesler alıp verin. Sonra aşağıdaki cümleleri ya da buna benzer oluşturacağınız kendi cümlelerinizi tekrarlayın;

"Ben ..(isminiz)... şimdi ....(o kişi/ler)... serbest bırakıyorum, aramızda geçenlerden ötürü O'nu gönülden affediyorum. Benden aldığı bütün enerjileri topraklayıp temizleyerek Aurama geri çağırıyorum. Aynı şekilde benimde O'ndan aldığım O'na ait bütün enerjileri hiçbir art niyet taşımadan topraklayıp temizleyerek Aurasına iade ediyorum. Aramızdaki bütün kötü karmanın şimdi ve tüm zamanlara doğru temizlenip dengelenmesini, bu olanlardan dolayı yaşadığım bütün olumsuzlukların DNA'mdan silinmesine ve sadece yaşam derslerinin kalmasına bütünün hayrına olmak üzere niyet ediyorum. Öyle de oldu, şükürler olsun. Amin"

Affetme konusunda söylenecek çok sözüm var. Blogumuzda zaman zaman bu konuda yine yazılar görebilirsiniz. Hayatlarımızı daha hafif ve huzurlu yaşamak dileğiyle.

Sevgiyle Şifa Olsun...

Duygusal Şifa

13 Nisan 2015

Düşüncelerin Dualarındır!

Bu cümleyi ilk okuduğum zaman derinden sarsıldığımı hatırlıyorum. "Bu nasıl olabilir?" demiştim. Duayı neden ederiz? İstediklerimize, hayallerimize ulaşmak için yani aslında geleceğimizi yaratmak için dua ederiz.

Bir düşünce zihnimizde yer aldığı zaman önce sözcüklere dönüşüyor sonra bu otomatik olarak duyguya dönüşüyor. Duygular vücudumuzda enerjilere dönüşüyor. Sıkıntılar, üzüntüler, hayal kırıklıkları, kıskançlıklar hissettiğimizde vücudumuzda negatif enerjiler dolaşmaya başlıyor. Çoğunlukla bu duyguların sebebi olarak başkalarını görüyoruz, ya kişileri ya da olayları suçluyoruz. Yaşamdaki gücümüzü bu şekilde başkalarının ellerine verdiğimizi kabul ediyoruz.

Aşağıdakilerden hangisini daha çok düşünürsünüz?

* İnsanlar beni hep kullanırlar
* İnsanlar bana hep yardımcı olurlar

Düşünceler zihninize geldiğinde onlara bir an bakın. Size sevinç, huzur, rahatlık, hafiflik mi hissettiriyor? Bunları hissetmiyorsanız o düşünce, yaşamı size bir yük bir mücadele olarak hissettiriyor demektir. İşte o an bu kötü duygular negatif enerjiler oluşturur ve negatif titreşmeye başlarsınız. Mutsuzluk hissedersiniz. Mutsuzluk bulaşıcıdır. Fiziksel bir hastalıktan daha kolay yayılır. Etrafınızdaki kişiler, olaylar, hatta ağaçlar, bitkiler, hayvanlar bile bu negatif enerjinizi hissederler. Size verdikleri tepkilerde bu doğrultuda olur.

Bu döngünün sunucunda  sizin bilinçaltınız bu inancınızı doğru kabul eder. Yani artık bu düşünceniz kendi yaşam gerçeğiniz olur.

Dünyayı kirletiyor musunuz yoksa temizliyor musunuz?

Evren bizi düşündüklerimiz için yargılamaz, eleştirmez, bizi olduğumuz gibi kabul eder. Eğer "yeterince iyi değilim, bu yüzden kimsenin beni seveceğine inanmıyorum" u seçiyorsanız hayatınızı yalnız geçireceğinize emin olabilirsiniz.

Bunun yerine " kendimi olduğum gibi seviyorum, çevremde sevilen birisiyim" gibi bir olumlu düşünceyi benimserse zihniniz kısa bir süre içinde yaşam gerçeğiniz bu olacaktır.

Hepimiz gezegenimizden sorumlu olduğumuz gibi içsel dünyamızdan da sorumluyuz. İçimiz nasılsa dışımızda öyledir. Eğer hepimiz düşüncelerimizi olumluya çekip, içsel kirliliğimizi temizlersek; dışımızdaki dünyamızı, yaşamımızı da temizleriz.

Geleceğimizi düşüncelerimizi değiştirerek yaratabileceğimize inanarak başlayalım mı bu işe :)

Sevgiyle Şifa Olsun..

Duygusal Şifa

11 Nisan 2015

Bugün Blog’da Temizlik Var..


’Karma’ kelimesi size neyi çağrıştırıyor.?  Eğer aklınızdan ‘’Eden Bulur’’ tarzı cümleler geçiriyorsanız olaya biraz daha geniş bir açıdan bakmanızı tavsiye edeceğim. Önce ‘’Karma’’ kelimesinin wikipedia daki tanımına bakalım. Karma, Sanskrit dilinde “yapmak, eylemek, bir fiilde bulunmak” anlamındaki “kri” sözcüğünden türetilmiştir. Karma sözcüğü farklı sözcüklerle birlikte kullanılarak, karma yasası, karmik plan, karmik telafi gibi farklı anlamlara gelen terimlerin oluşturulmasında kullanılmıştır der wikipedia. Yani aslında olayın temelinde aksiyon var. Yaşamlarımız  boyunca aldığımız kararlar , eylemlerimiz ve duygularımız da karmamızın  tam orta yerinde duruyor.
Peki olumsuz duygular ,negatif düşünceler ve Acı kötü karmaya , olumlu düşünceler ve mutluluk hali iyi karmaya neden olur nerden geldi bunlar başımıza sorusunu sormak yanlış mı olur? Tabi ki olmaz.  Ancak burada karmayı nasıl edindik , geçmiş yaşantılarımızdan mı getirdik yoksa şimdiki yaşamlarımızda mı yarattık konusunu  tartışmayacağız. Sadece kendimizi  temizlemek için sessizlik yeminleri edip , inzivaya çekilme imkanımız olmadığına göre günlük yaşantımızda rutinimizi bozmadan nasıl temizlik yapabiliriz bir ona bakalım.  Aşağıdaki maddeler size aşina gelebilir. Yine de lütfen bütün önyargılarınızı bırakın ve önerileri bir deneyin.

Karmalarımızı  mis kokulu sabunlu sularla temizliyoruz.

 1.   Hemen şu an da sahip olduğunuz için şükrettiğiniz şeylerin bir listesini yapın ve onu görebileceğiniz bir yere asın.

2.   Sizi çok üzen birine onu affettiğinizi belirten bir mektup yazın (Göndermek zorunda tabiî ki değilsiniz. )

3.   İncittiğiniz birine ne kadar üzgün olduğunuzu anlatan bir özür mektubu yazın. Sizi bu şekilde davranmaya iten nedenleri  yazın. (Gönderme mecburiyeti yok)

4.   Bugün birine karşılıksız yardım edin ki  beklentiler denizinde acı içinde yüzen egonuz arada serbest kalsın.

5.    Eylemlerinizin arkasındaki niyetlerin farkına varın.  Egonuzu  parlatmak için sürekli ödül ve takdir mi bekliyorsunuz?  İstekleriniz gerçekten gerekli mi? Neden sürekli ihtiyaç ve istek halindesiniz? Cevaplarken kendinize ve başkalarına karşı dürüst olun.

6.    Günlük enerji çalışmalarınızı ve meditasyon yapmayı alışkanlık haline getirin.

7.    Nereye giderseniz gidin işin içine mutlaka karşılık beklemeden güzellik ve keyif katın. Her günün sonunda bir bakın bakalım o gün güzellik , keyif ve tutkuyu yaşattınız mı kendinize. ?

8.    Bu günden sonra artık diğerlerinin bizimle  ilgili ne düşündüğüne ve ne söylediğine takılmayalım. Lütfen sadece kendimizi etkilemek için uğraşalım başkalarını değil.

9.    Olaylar karşısında her zaman karşımızdakinin şapkasını giyerek karar vermeyi deneyerek  Empati ve merhamet duygumuzu geliştiririz  acıma duygumuzu değil.!

10. Birini etiketleyip yargılamadan önce  onun hikayesindeki  gerçeklerin ne kadarını bildiğimizi bir düşünelim.

11. Biri seni incittiğinde elinden geldiğince tepkisiz kal ve o kişiye seni ne kadar kırdığını sakince anlatmayı dene. Lütfen unutma doğru iletişim bütün kapıları açar. Ancak bu kişi yine de umursamadan hareketlerine devam ederse bilmen gereken tek bir şey var. O kişi gerçekten çok acı çekiyor ve bundan kurtulmak için bu şekilde davranıyor. Tabi ki bu acı silsilesini devam ettirmeye mecbur değilsin. Kendini her türlü zehirli düşünce ve davranış şeklinden koruma hakkına sahipsin.  Sadece bazen en iyi cevap ortadaki negatif enerjiyi daha fazla beslemeden  kendini o durumdan sakince ayırmaktır. Böylece döngü kırılmış olacak ve seni üzen olay ya da kişiye karşı kendini nötralize etmeyi başardığın da onunla aranızdaki karmik bağda iptal olacaktır.  

12. Son olarak lütfen hiçbir canlıyı incitme. Bu dünya da kocaman güzel bir aileyiz ve her birimiz birbirimize incecik enerji bağları ile bağlıyız. Tecrübelerimiz aksiyonlarımızın sonucunda yaşadıklarımızdan oluşuyor. Bütün döngü mükemmel bir şekilde kurulmuş.  Bunun idrakine vardığımızda hayatı nasıl mükemmel yaşayacağınızı bir düşünün. 


Karşılıksız bir şekilde iyi şeyler yaptığınızda bu size katlanarak geri geliyorsa iyi karmanız var demektir. Ne yapıyorsanız uygulamaya devam edin. Kötü karmanız varsa da temizlemek için var gücünüzle çalışın. Hepimizin kötü karmalarının temizlenerek bütünün hayrına olmak üzere ruhumuzdan uçmasını  ve el birliğiyle en kısa sürede nirvanaya ulaşmamız niyeti ile herkese güzel bir Pazar günü diliyoruz.

Sevgiyle Şifa Olsun
Duygusal Şifa





08 Nisan 2015

Şiddetle Tavsiye Edilen Bir Kitap Tanıtımı



Kitabın adı: Yüreğime Yolculuk
Özgün adı : Dying To Be Me
Yazar: Anita Moorjani
Çeviren: Gökçe Bayer
Sayfa sayısı: 251
Yayın evi: Klan Yayıncılık

‘’Evrenin en büyük gerçekliklerinin dışarıda , yıldızlarla gezegenlerin incelenmesinde yatmadığına inanıyorum. İçimizde , derinlerde yatıyorlar, kalbimizin , zihnimizin ve ruhumuzun ihtişamında. İçimizdekileri anlayana kadar , dışarısını anlayamayacağız.’’ 

Hepimiz Anita’yız!
Annesinin Beta (Hint lehçesinde çocuğum yerine kullanılan şevkat içeren bir kelimedir.) diye çağırdığı Anita Moorjani’nin kitabı bu kelimelerle başlıyor.  Kendi hikayesini anlattığı kitapta yaşamımızda en kötü durumların bile üstesinden (doğal olarak sahip olduğumuz içsel kuvvetimizi ve bilgeliğimizi kullanarak) gelebileceğimizi akıcı bir roman diliyle ve samimiyetle yazmış.
Geleneklerine çok bağlı Hintli bir ailenin çocuğu olarak Singapur’da doğduğu yetmemiş gibi iki yaşındayken Hong Kong’da doğu felsefesi ile harmanlanarak devam eden çocukluğu ilk ve orta öğrenimde İngiliz sisteminde öğrenim gördüğü okulunda daha da kafasını karıştırmış,  bu karışıklık sırasında dört lisanı konuşmayı sökmüş çok akıllı Hintli bir kız çocuğunun hikayesini okurken güzel ülkemdeki benzer hayatları düşündüm.
Anadolu’da muhafazakar bir şekilde yetiştirilen kız çocukları büyük şehirlerde yüksek öğrenim görmek için ailelerinden ayrıldıklarında ve bugüne kadar yaşadıkları hayatı sorgulamaya başladıklarında ne hissetmişlerdir acaba? Zaten farklı oldukları için dışlanmış hissettikleri yetmemiş gibi birde içlerini saran suçluluk duygusu ile içsel karar verme güçlerini kullanmayı reddederek kendi yetiştikleri çevrenin doğru olduğuna karar verip yeni çevreye uyum sağlamayı reddetmişler midir.?  
Geleneklere göre bir kadının kocasına ve evdeki erkeklere hizmet etmesi gerekir. Kız çocukları okumaz , okuma yazma öğrensin yeter daha fazla okumaları doğru değildir. Kocalarına itaat etmezler. Kızları şımartmamak gerekir yoksa iyi bir koca bulamazlar. Bunlar kitaptan ve  Anita’nın cümleleri ama size tanıdık geldi mi? Anne ve Babası’nın sevgide ayırmadığı çok değer verdiği biricik kızları olmasına rağmen kültürünün genlerinden gelen o soğuk suçluluk duygusu ile başlıyor Anita’nın kanser serüveni.  Peki şehirde doğup büyüyen ve sevgi dolu bir ailede yetişen kız çocukları bütün bu olumsuz duygulardan muaf mı? Hepimiz kollektif bilinçten nasibimize düşeni almıyor muyuz.?

Kollektif Bilinç Mağdurlarına Evrensel Enerji Şifası
Kollektif Bilinci minik el bilgisayarlarından büyük ana bir bilgisayara toplanan düşünceler olarak kabul edebiliriz. Küçük bilgisayarlarda hangi düşünceler üretilip işleniyorsa doğruca ana bilgisayara gidiyor ve orada saklanıp depolanıyor. Dünya var olduğundan beri bu ana bilgisayar var. İlk çağ, orta çağ , bütün uygarlıklar , krallıklar,  imparatorluklar her ne yaşandıysa hepsi ana bilgisayarda mevcut. Mega belleğe sahip dev bir usb de düşünebilirsiniz. Dünyanın USB’si. İşte biz içinde bulunduğumuz ortama uygun seçtiğimiz duyguları bu USB bellekten alıp kullanıyoruz.
Kitabın Anita’nın şifalanma sürecini anlattığı bölümü yutarak okudum. Aslında şifa için geleneksel tıbbi yöntemlere ya da  pahalı inisiyasyonlara , gurulara , otuz farklı beslenme şeklinde anlatılan özel diyetlere bel bağlayan insanların okumasını çok isterim. Daha fazla detaya girmeden yine kitaptan bir bölüm ile yazıyı bağlayacağım. 

‘’ Her parçanızın , egonuzun , aklınızın ,bedeninizin ve ruhunuzun ihtişamlı olduğunu bilmenizi isterdim. Bunlar sizi oluşturur, evrenin yaratılışının güzel bir ürünü olan sizi. Her yönümüz kusursuzdur. Oluruna bırakılmayacak , bağışlanmayacak , elde edilemeyecek hiçbir şey yok.Zaten olmanız gereken her şeysiniz. ‘’

Hepimize Sevgiyle Şifa Olsun..
Duygusal Şifa