Menu

27 Mayıs 2015

Masal Terapi

Bazı kitapları daha kitapçıda rafta gördüğünüz andan itibaren okumak istersiniz, Kasada ödeme yapmadan önce artık büyük kitapçıların çoğunda standların arasına serpiştirilen minik deri puflara ilişip rastgele bir kaç sayfa okumak en keyifli işlerden biri bana göre. Aynı anda birden fazla kitabı okuduğumda doğrudur. Vazgeçemediğim başucu kitaplarım, referans kitaplar, roman , inceleme araştırma, farketmiyor. Yemek yaparken bile tezgahın köşesinde bir kitap dergi açık oluyor mutlaka.
Bugün bahsedeceğim kitap ise farklı bir türe giriyor. O, hem bir masal kitabı, hem bir çeşit referans kitap,  hem de deneme dediğimiz kısa şirin hikayelerden oluşan ve aynı yazarı gibi  neşeli şirin bir şey. Yazar Judith Malika Liberman profesyonel bir masal anlatıcısı 37 yaşında olmasına rağmen son 23 yılını masallarla uğraşarak geçirmiş. Evet yanlış hesaplamadınız. Kendisi 14 yaşından bu yana masal anlatıyor. Bu kitabın en ilginç özelliği ise okumaya ilk sayfadan başlamıyorsunuz. Yazar kitabının kullanım kılavuzunda ‘’Kendini bir yol ayrımında bulduğunda, kararsızlık yaşadığında, ruhun yolunu kaybettiğinde kitabı çantandan çıkar, rastgele bir sayfasını aç ve okumaya başla'' cümleleri ile anlatıyor. Gerçekten de çekim yasası kuralları gereği sorunun cevabı olan masal karşınıza geliveriyor. Bu sihirli bir oyun ve oynaması çok eğlenceli. Blog için bir hikaye seçmek için rastgele kitabı açtığımda aşağıdaki masal karşıma çıktı. Bakalım kimler bu tam da benim için seçilmiş diyecek. Keyifli okumalar..

Bolluk Günü
Köyün birinde fakir bir çiftçi yaşarmış. Tarlası sadece kendisini beslemeye yetiyormuş. Her gün Tanrı'nın ona bolluk ve zenginlik vermesi için dua ediyormuş.Tanrı'ya birde yol gösteriyormuş. ''Bak Tanrım, yarın gidip şu ağacın altını kazacağım. Neden oraya geceden bir hazine koymuyorsun.? Ben de sabah bulurum. Söz veriyorum, yarısını ülkenin en fakirleriyle paylaşacağım.''
Bir gün köye arkası altın yüklü bir at arabası gelmiş. Parıldayan altın yığınının tepesinde altından bir kral oturuyormuş. Her yanı parlıyormuş.
Çİftçi '' Sonunda dualarım kabul oldu. Tanrı bu bir araba dolusu altını bana göndermiş olmalı'' diye düşünmüş.
Ve at arabası gerçekten onun önünde durmuş. Ama kral ona altın vermek yerine açık elini uzatmış ve ''Bana verecek neyin var?'' diye sormuş.
Çiftçi çok şaşırmış. Neden ona bir şey versinmiş ki? Söylene söylene elini taşıdığı ağır pirinç çuvalına daldırarak krala tek bir pirinç tanesi uzatmış. Kral'da ona teşekkür ederek yoluna devam etmiş.
Kralın gidişinden sonra çiftçi eve dönmüş ve kendine öğlen yemeği hazırlamak için bir avuç pirinç almış. Ve  avucundaki beyaz pirinç tanelerinin arasında tek bir altın pirinç tanesi olduğunu görmüş. Çiftçi bir pirinç çuvalına bir de altın pirinç tanesine bakmış ve ne kadar az verip karşılığında ne kadar az aldığını görerek ağlamış.

Mesaj , Seyir Defteri ve Alıştırma
Kitapta her hikayenin sonunda kısa cümleler ile masalda verilmek istenen mesaj açıklanıyor. Seyir Defteri diye bir bölüm var ki burada da mesajın size ne çağrıştırdığına dair bir kaç soru var. Bu soruları elinizi kalbinize koyarak samimiyetle cevapladığınızda yanıtlar sizi şaşırtabilir. En son Alıştırma bölümünde ise o konudaki farkındalığınızı pekiştirmek için yapmanız gereken kısa bir alıştırma çalışması verilmiş.
Yukarıdaki masalda verilen mesaj, dünyamızın bolluk ve bereket ile dolu olduğu ve bu bolluğun bereketin paylaşmak ile daha da artacağıdır. Paylaşmamakla ve biriktirmekle enerjinin içeri girmesini engellemiş oluyoruz. Karşılık beklemeden paylaşmak, hayata teşekkürler demenin harika bir yoludur ve gerçek anlamda şükran duymanıza neden olur.

Seyir Defteri : Şimdi, senin için bolluk nedir , hayatına ne tür bir bolluk çağırıyorsun ve hayatında cömertliğin yeri ne gibi soruları cevaplamak için eline bir kağıt kalem al ve duraklamadan yazmaya başla lütfen. Sakince gelen her düşünceyi kabul ederek, bu iyi bu kötü ayırımı yapmadan içindekilerin kağıda dökülmesine izin ver. Yazacak bir şey kalmayana kadar devam et. Sonra kalemi bırak ve yazdıklarına bir göz at , bolluğun ve bereketin önündeki temel inanç kalıplarının oradan sana göz kırptıklarını göreceksin.

Alıştırma çalışması ; Evinde  artık ihtiyacın olmayan ama atamayacak kadar çok sevdiğin eşya ve kıyafetler ile işe başla. Bolluk akışını başlatmak için onları sevgiyle ihtiyacı olanlara ver. 

Kitap kısa ama sürükleyici bir çok hikayelerden oluşuyor ve hepside birbirinden anlamlı ve yol gösterici. Okuyan herkese şifa olması yol göstermesi ve eğlendirmesi niyeti ile

Sevgiyle Şifa Olsun,

Duygusal Şifa













26 Mayıs 2015

Bana Mentorunu Söyle Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim



Hepimiz bildiğimiz her şeyi mutlaka bir başkasından öğrenmişizdir. Ebeveynlerimiz, okul öğretmenlerimiz , devlet adamları , mucitler , patronlarımız, dostlarımız,  birbirinden farklı türlerde ve çok sayıda olabilir bu hayattaki öğretmenlerimiz. Geriye dönüp baktığımda bende iz bırakan kişilerin, bilgi , cesaret ve hayata korkusuzca meydan okuma özellikleri ile ilham kaynağım olduklarını görüyorum. Ne zaman birini izleyip onun karakterini  ya da davranışlarını aklımızda tutmaya çalışsak, o kişi bize mentorluk yapmış olur. 

Gün içinde söylediğiniz tatlı bir söz, yaptığınız her örnek davranış için sizi izleyen birileri olabilir. Siz de onlara bilmeden ilham verirsiniz. Trafikte karşımdaki arabaya selam vererek yol verdiğim zaman gözümün önüne hep onun da bir başkasına aynı hareketi yaptığı ve trafikte bir hoşgörü seli başlattığımı hayal ederim. Lüzumsuz bir iyimserlik gibi gözükse de aslında her şey yaptığımız seçimlerle, etrafımızı nasıl algıladığımız ve nasıl davranacağımıza dair verdiğimiz kararlar ile ilgilidir. 

Bazen ne yapmak istediğimize gitmek istediğimiz yöne bir türlü karar veremeyiz. İşimizden, eşimizden, patronumuzdan, ailemizden, arkadaşlarımızdan daral gelir de neden  böyle sorusunun cevabını aramak aklımıza gelmez ya da nerede arayacağımızı bilemeyiz. Bu durumda  hayatları sizi etkileyen ve hedeflerinize ulaşmada yardımı dokunacak birilerini aramanızı tavsiye ediyorum. Burada bahsettiğim kişi  ilmini , deneyimlerini ve sizi cesaretlendirecek dersleri sizinle paylaşarak mentorluk yapacak birisidir. Bu kişi ailenizden bir büyük, iş çevresinden saygı duydunuz birisi veya henüz tanışmadığınız birisi olabilir. 

Hayat öğrenme fırsatları ve ders alacağımız deneyimler ile dolu. İsteyerek ya da istemeden bize ders veren, yol gösteren insanlar  aslında kendi deneyimlerini bizimle paylaşarak ödünç veriyorlar. Hiç hoşlanmadığınız bir fikir, gün gelir en can alıcı dersiniz olabilir. Farklı ve size çok yabancı bir düşünce yapısına açık olmak o çok özlediğiniz özgür ve yaratıcı ortamı size getirebilir.  Çoğu insanın düşünmekten anladığı şey, önyargılarını yeniden düzenlemektir.(William James) Ne kadar doğru öyle değil mi? Sadece kendi doğrularımızın peşinden giderek sürekli kendimizi onaylamak bir yerde bizi durduracaktır. Düşünce kalıplarımızın ötesine geçmeye çalışmak her fikre açık, geniş bakış açılı olmak beraberinde derin bir kavrayış ve kabullenişi getirir. 

Çivi Çiviyi Her zaman Sökmez 

Geçmişte insan ilişkileri ile ilgili zorlandığım zamanlarda Martin Luther King'in bu sözleri bana rehber olmuştu. ''Nefrete nefret ile karşılık vermek, nefretin katlanarak çoğalmasına, zaten yıldızsız bir gecenin daha da karanlık olmasına yol açar. Karanlık karanlığı def edemez; bunu sadece ışık yapabilir. Nefret, nefreti def edemez, bunu sadece sevgi yapabilir. Bir yıkım girdabı içinde nefret nefreti , şiddet şiddeti, kabadayılık kabadayılığı arttırır.'' Yine Audrey Hepburn'un ''Çevrenizi neşe saçan insanlarla doldurun''  cümlesi en sevdiğim sözlerden. Ancak favorim Einstein '' Her kim ki kendini hakikatin ve bilgeliğin hakimi sanır, tanrıların kahkahaları eşliğinde gemileri batar.'' :) Sanırım bu cümleyi ömür boyu eğitim mottoma uydurduğum için ne zaman okusam gülümsüyorum.

Yine de siz ne mentoru ben kendi yolumu kendim bulurum düşüncesinde olsanız bile birkaç seans koçluk hizmeti almanız size yeni ufuklar açabilir. Eski bir atasözünün dediği gibi ‘’Devlerin omuzlarında, yükseliriz. Bu nedenle bizim sorumluluğumuz, gelecek kuşakların tırmanmaları için kendi omuzlarımızı hazırlamaktır.’’ Bunun için çocuklarımıza ve gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miras temiz bir ruh ve duygu DNA’sı. Bireysel olarak kendimize yapacağımız bu yatırım kollektif bilinci de etkileyecektir. İçinizde yapmanız gerektiğini düşünüp de yapamadığınız bir eylem, atamadığınız en ufak bir adım dahi olsa artık harekete geçme ve adım atmadan koşma haline geçme vaktidir. 
İlham vermesi için Mümin Sekman / Hayat Bilgesi (2 Kitap) ve Ünlü bir basketbol koçu olan John Wooden / Hayat İçin Oyun Planı isimli kitaplarını öneririm.

Sevgiyle Şifa Olsun
Duygusal Şifa

25 Mayıs 2015

Gülünesi Travmalar



1992 senesinin Mayıs ayıydı. Üniversiteyi bitirmiş , süper havalı bir işte çalışmaya başlamış, artık yetişkin bir kız çocuğu olarak 19 Mayıs tatilinde ‘’Ben arkadaşlarla Assos’a gidiyorum’’ diyerek sevgili aileme ayak üstünde yalan kıvırmış ve o dönemin havalı çocuğu (şimdinin havalı kocası) ile  3 günlük tatile kaçmıştım. Aslında içim hiç rahat değildi hem söylediğim yalanı unutup deşifre olma becerimden,  hem de yalan söylemekten ötürü çektiğim vicdan azabından dolayı içimden  ‘Yarabbim şu 3 günü bitirsek de sağ salim evimize dönsek’’ endişeleri ile bilmeden kendi kuyumu kazmaya hazırlanmıştım.Ve her tatil gibi bu da çok şahane başlamıştı. Ne zaman yarı insan yarı keçi olan sevgilim ‘’Hadi dağlara tırmanalım’’ teklifinde bulundu işte o zaman rüzgarın yanlış yere döndüğünü hissetmiş yine de ‘’İyi o zaman tırmanalım bari’’ demiş bulunmuştum.

Yaklaşık 2 saat kadar yürüme, sürünme ve tırmanma hareketleri yaptıktan sonra nihayet bir düzlüğe ulaşmıştık .  Ben biraz soluklanırım diye sevinirken Ali düzlüğün ilerisinde biten yolu ve başlayan uçurumu gösterip ‘’Manzara şahane hadi resim çekelim’’ dedi. O zaman selfie çekecek fotoğraf makinesi henüz icat edilmediğinden tek tek resim çekilecektik. Ben uçurumun dibine gitmeye çok meraklı olmadığım için ‘’Önce ben seni çekeyim’’ dedim ve yolun biraz gerisinde durarak makineyi ayarlamaya başladım ki bizimki bir anda ‘’Ahh ayağım’’ diye bağırarak aniden uçurumdan aşağıya düşüverdi. Uğradığım şokun etkisiyle önce hareket edemedim ve hiçbir şey düşünemedim . Birisi elimi ayağımı ve dilimi bağlamıştı sanki . Buz gibi kalakalmıştım. En acısı da ‘’Gitti sevdiceğim ’’ diye üzüleceğime aklıma panik ile gelen ilk düşüncenin ‘’Allahım ben babama ne diyeceğim bir daha beni asla yalnız tatile yollamaz’’ olmasıydı. Öyle ne kadar kaldım bilmiyorum birden uçurumdan gelen gülme seslerini duydum ve ayaklarımı zorla sürüyerek  oraya doğru yürüdüm. Kendimi zorlayıp uçurum olduğunu düşündüğüm yere bakınca oranında manzaraya bakan başka bir düzlük olduğunu ve Ali’nin orada oturmuş bana pis pis sırıttığını görünce,  (o dönem nedense grup olarak birbirimize sürekli olarak yaptığımız) manasız lüzümsuz eşşek şakalarının en okkalısına maruz kaldığımı anladım.  

Adını Üst Kat Korkusu Koydum!
O gün akşam uykumda birkaç kere yükseğe uzun sıçrama ile olayı atlattığımı düşünürken bir süre sonra yaşadığım farklı olaylar  ile nur topu gibi bir yükseklik korkum olduğunu idrak ettim. Fakat benim yükseklik korkum uçak, helikopter ve  balon gibi uçabilen araçlarda değil üçüncü kat ve üzeri binalara çıktığımda depreşiyordu.  Artık üst katlarda oturan arkadaşlarımıza yemeğe, oturmaya  gidemez olmuştuk.  Kırk yılın başı rica ya da tehdit ile gitsek bile katiyen balkona çıkamıyordum.  Yeni insanlar ile tanıştığımızda aklımda hep kaçıncı katta oturuyorlar acaba cinsinden sağlıksız sorular vardı. Bu arada evlendikten sonra da hep bahçe katlarında oturduğumuz için bir süre bu konu hayatımdan çıkmıştı. Ancak çocuk sahibi olduktan sonra artık bu korkunun bana yakışmadığına karar verdim ve üzerinde çalışmaya başladım . Önce yüksek katlı binalarda oturan arkadaşlarıma gitmekle ve ocak ayında balkonda kahve içme konusunda ısrarcı olmak ile başladım. Ufak ufak dozunu arttırarak yükseklik deneyimleri yaşıyordum. Ve bir süre sonra artık yüksekte olmanın beni o kadar rahatsız etmediğini sevinçle fark ettim. Tam o sırada bizim ufaklık ayaklandı ve onun peşinden koşma telaşı içerisinde bir süre daha bu konuyu kafamdan çıkardım.

Ne Oldum Deme
Bir gün onunla beraber yakında oturan bir arkadaşıma ziyarete gittik. Ev dördüncü kattaydı. Balkondaki korkuluklar yüksek ve güvenliydi. İçim çok rahattı. Güzelce balkondaki masaya kuruldum ve manzaranın keyfini çıkartarak sohbete başladık. Çocuklar evin içinde başlarında yardımcı kadınla beraber oyun oynuyorlardı.  Aslında her şey yolundaydı. Tam o sırada oğlum balkona çıktı ve elindeki resmi göstermek için koşarak yanıma geldi. O anda yaşadığım paniği anlatmam çok zor.  Kendimle ilgili yükseklik korkumu halletmiştim ama bu sefer de oğlumla beraber yükseklerde olunca panik yaşıyordum.  Bunun üzerinde ne kadar çalışırsam çalışayım başarılı olamadım. Başarısızlığımın nedeninin ne olduğunu da bal gibi bilmeme rağmen...Eğer bu korkumun üzerine gidersem onu gerektiği gibi koruyamayacağımı düşünüyordum.  Artık AVM’lerin yürüyen merdivenlerinden tutun da her türlü yüksek yer kabusum olmuştu.  Sonunda bu konunun üzerine çekingenlikle de olsa yavaş yavaş yürümeye başladım ve önce meditasyonlarda , yaratıcı imgeleme çalışmalarında kendime güven mesajları , telkin ve olumlamalar ile konuyu çözmeye çalıştım.  Bu korkumun aynen anneden çocuğa copy/paste olduğunu bildiğim için ne olursa olsun bunu aşmaya kararlıydım. 

Aldım Bende O
Yine bir gün okul çıkışı başka çocuklar ile beraber yakındaki bir AVM' ye dondurma yemeğe gitmiştik. Yürüyen merdivenlerde bizimkiler tehlikeli olmayacak şekilde kıpır kıpırdılar. Kalbim yine deli gibi çarpmaya başlamıştı. O anda ‘’Allahım dedim bu çocukların hepsi sana emanet, ben bu korkumu kabul ediyorum ve sana teslim ediyorum. Bu günden sonra bu konuda ne zaman endişelensem bu korkumu olduğu gibi sana vereceğim. Şükürler olsun Amin’’ diye de bitirdim. O sırada yürüyen merdivende yanımızda ters istikamette giden bir kadın telefonda konuştuğu arkadaşına ‘’Tamam canım aldım bende o’’ dedi. O günkü mutlu mesut halimi hiç unutamıyorum.
Bu konuda yaşadıklarım yaz yaz bitmez :) En son geldiğin nokta nedir derseniz o da şudur; Arkadaşlarımız ile  geçen ay Büyük Ada’da uzun bir yürüyüş yapmıştık. Aynen geçmişteki gibi bir uçurumun(!) kenarındaki kayalıkta grup mola vermek istedi. Aslında uçurum sandığım yerin altında bir düzlük olduğu konusunda ısrar ettiler ancak ben yine de yanlarına gidemedim çünkü oğlumda oradaydı. Yolun kenarında tek başıma oturdum o tarafa hiç bakamadan kendi kendime kuduz kuduz olumlama yapmaya başladım. Bir süre sonra Alp yanıma geldi ve Anne yolun öbür tarafındaki tepeye tırmanalım mı seninle dedi. Tabi ki tırmanamadım ancak çalışmalarıma devam ediyorum ve her geçen gün daha da başarılı oluyorum. Nihayet bu iş tamam dediğimde yüksek bir yerlerden oğlum ve eşimle selfie yapıp buradan size de linkini atacağım.

Sevgiyle Şifa Olsun
Duygusal Şifa

14 Mayıs 2015

Köpekbalıkları ile Birlikte Yüzmek



Kendimi  şanslı bir insan olarak görürüm , her zaman dört ayağımın üzerine düşmüşümdür.  Park yeri arama, kapalı gişe filme son anda bilet ayarlama, rezervasyonsuz cumartesi akşamı kafelerde yer bulma gibi konular çok şükür ki hep mutlu sonla bitti. Bu ballı olma durumunu ilk lisede fark ettim. Ablamın üniversite sınavına gireceği sene ben lise ikideydim. Rahmetli Babacığım kendine Boğaziçi Üniversitesi hedefi koyan kızını gaza getirmek için ‘’Evladım sen yeter ki Boğaziçi’ni kazan bahar bayramında okul gezisi ile seni Bodrum’a kendi ellerimle gönderirim.’’ diyerek büyük bir lokma yemişti.Sınav sonuçları açıklanıp Ablam Boğaziçi Matematiği kazanınca Annem ve Babam sevinçten çıldırmışlardı. Ben kendisine çıtayı fazla  yükselttiği için önce bozulmuştum ancak bahar zamanı babama sözünü hatırlatan Ablama, Babamın çaresizlik içinde ‘’O zaman kardeşini de al yanına’’ dediğini duyduğumda  sevinç çığlıkları içinde ikisine birden sarıldığımı hatırlıyorum. Nedense ikisi de o anda çok mutlu gözükmüyordu.:) Annemin sırtımıza vurarak ‘’Sakın denizde çok açılmayın çocuğum’’ diyerek yolcu ettiği tatilimiz çok güzel başlamıştı. 

Sıradan Bir Deniz Kazası
Bir hafta sürecek olan gezide tamamen üniversitelilerden oluşan bir grup ile takılacaktım. Her gün sabah akşam günde elli kere falan halime şükrediyordum.  Bodrum Aktur’da evlerde kalıyorduk ve gerçekten çok eğleniyorduk. Dönmemize bir gün kala bir arkadaşla beraber kano kiralayıp Aktur'dan denize açıldık. Rüzgarlı ve şahane bir gündü. Biz önde rüzgar arkada Yunan adalarına doğru giderken bir anda kanomuz  su almaya başladı ve bir süre sonra burnunu dikip battı. Meğerse delikmiş. Önce nasılsa birileri bizi kurtarır diye bekledik,  panik yapmadık. Hatta birbirimize lüzumsuz köpekbalığı esprileri bile yaptık. Ancak o arada  geçen bütün tekneler biz onlara yardım için el salladığımızda onlarda bize el sallayıp sözde selamımızı alarak yollarına gidince endişelenmeye başladık. O arada saatler geçti ve biz geri dönmeyince kıyıdakiler bizimkilere haber vermişler.  Ablamın da aralarında olduğu bir grup bizi aramaya çıkmış ve sadece kanonun küreğini bulmuşlar. Bütün akşamüstü bizi aramalarına rağmen hava iyice kararınca kıyıya elleri boş ve perişan bir halde dönmek zorunda kalmışlar. Biz de o arada gördüğümüz bir balıkçı teknesine imdaaatt diye bağırmayı akıl ederek sonraki koy olan Bitez'e ayak basmayı başarmış ve bir taksi çevirmiştik.Taksi şöförü önce ıslak ıslak binemezsiniz diye kızmış ama ‘’kazazedeyiz abi’’ deyince halimize acıyarak arabaya almıştı.  Aktur'a vardığımızda feci bir ortam vardı. 16 yaşımızın bütün olgunluğu ile ‘’Sürpriizz kim gelmiişş’’ şeklinde münasebetsizce bir giriş yapmamıza rağmen hepsi sevinçten delirdiler. Ablam beni karşısında sapasağlam görünce önce çok sevindi , sonra çok kızdı ve bir süre duygu iniş çıkışları yaşadı, biraz tartaklanmış bile olabilirim hatırlamıyorum. En sonunda kano kiralama firmasını mahkemeye falan verelim dedik ancak onlar özür olarak bütün gruba Halikarnas  girişi ısmarladılar ve o akşam olay tatlıya bağlandı.

Ne Olduysa 25 Yaşından Sonra Oldu
 Aslında felaketle sonuçlanabilecek bir durumdan  ya yaşımızın verdiği coşkulu ve korkusuz olma hali ya da ölümü aklımıza getirmeyi hiç akıl etmemiş olmamız nedeni ile eğlenceli bir şekilde kurtulmuştuk. Yıllar sonra aniden ortaya çıkan açık denizde yüzme  korkumu sonradan hep o gün yaşadıklarıma bağlamıştım.  Ancak korkumun nedeni benim sonradan ya bir şey olsaydı, ya köpekbalığı gelseydi, ya kötü niyetli kişilere rastlasaydınız gibi dışarıdan gelen olumsuz telkinlerin beni etkilemesine izin vermemdi.
Korkularımızın nedenini anladığımızda ve çözmek istediğimizde çare sizi mutlaka bulur. Geçmiş Yaşam Şifalandırma ile açık deniz korkumun üzerinde çalıştığımda daha önce deniz kazasında hayatımı kaybettiğimi o anı tekrar yaşayarak öğrendim. Öte yandan korkularımızın nereden kaynaklandığını öğrenmek için illa ki o ana tekrar dönmemiz ve yaşamamız gerekmiyor. Çözmek için neden korktuğumuzu  bilelim ve o korkunun bize ne demek istediğini anlamaya çalışalım yeter.
Sıkıntı yaşadığımız konuları  şifalandırmak  bizden sonraki nesillere bırakacağımız en büyük miras. Çocuklarında veya torunlarında aynı korkuların devam etmesini hangimiz isteriz ki? Öyleyse  bu konuların üzerine gitmeye ve içimizdeki şeytanlara Zülfikarlarla saldırmaya devam etmeliyiz.
Kendi adıma artık denizde yüzerken çok açılmaktan korkmuyorum , tekneden denize atlamaya ve dalmaya bayılıyorum. Yüzmek en güzel topraklanma yöntemlerinden biri. Eskiden yanımda yüzen balıklardan bile kaçardım şimdi onlarla birlikte yüzüyorum. Özgürlük duygusu bütün korkularımızın üstüne gitmeye ve hayatla dalga geçmeye değer benden söylemesi…

Duygusal Şifa