Menu

08 Nisan 2015

Şiddetle Tavsiye Edilen Bir Kitap Tanıtımı



Kitabın adı: Yüreğime Yolculuk
Özgün adı : Dying To Be Me
Yazar: Anita Moorjani
Çeviren: Gökçe Bayer
Sayfa sayısı: 251
Yayın evi: Klan Yayıncılık

‘’Evrenin en büyük gerçekliklerinin dışarıda , yıldızlarla gezegenlerin incelenmesinde yatmadığına inanıyorum. İçimizde , derinlerde yatıyorlar, kalbimizin , zihnimizin ve ruhumuzun ihtişamında. İçimizdekileri anlayana kadar , dışarısını anlayamayacağız.’’ 

Hepimiz Anita’yız!
Annesinin Beta (Hint lehçesinde çocuğum yerine kullanılan şevkat içeren bir kelimedir.) diye çağırdığı Anita Moorjani’nin kitabı bu kelimelerle başlıyor.  Kendi hikayesini anlattığı kitapta yaşamımızda en kötü durumların bile üstesinden (doğal olarak sahip olduğumuz içsel kuvvetimizi ve bilgeliğimizi kullanarak) gelebileceğimizi akıcı bir roman diliyle ve samimiyetle yazmış.
Geleneklerine çok bağlı Hintli bir ailenin çocuğu olarak Singapur’da doğduğu yetmemiş gibi iki yaşındayken Hong Kong’da doğu felsefesi ile harmanlanarak devam eden çocukluğu ilk ve orta öğrenimde İngiliz sisteminde öğrenim gördüğü okulunda daha da kafasını karıştırmış,  bu karışıklık sırasında dört lisanı konuşmayı sökmüş çok akıllı Hintli bir kız çocuğunun hikayesini okurken güzel ülkemdeki benzer hayatları düşündüm.
Anadolu’da muhafazakar bir şekilde yetiştirilen kız çocukları büyük şehirlerde yüksek öğrenim görmek için ailelerinden ayrıldıklarında ve bugüne kadar yaşadıkları hayatı sorgulamaya başladıklarında ne hissetmişlerdir acaba? Zaten farklı oldukları için dışlanmış hissettikleri yetmemiş gibi birde içlerini saran suçluluk duygusu ile içsel karar verme güçlerini kullanmayı reddederek kendi yetiştikleri çevrenin doğru olduğuna karar verip yeni çevreye uyum sağlamayı reddetmişler midir.?  
Geleneklere göre bir kadının kocasına ve evdeki erkeklere hizmet etmesi gerekir. Kız çocukları okumaz , okuma yazma öğrensin yeter daha fazla okumaları doğru değildir. Kocalarına itaat etmezler. Kızları şımartmamak gerekir yoksa iyi bir koca bulamazlar. Bunlar kitaptan ve  Anita’nın cümleleri ama size tanıdık geldi mi? Anne ve Babası’nın sevgide ayırmadığı çok değer verdiği biricik kızları olmasına rağmen kültürünün genlerinden gelen o soğuk suçluluk duygusu ile başlıyor Anita’nın kanser serüveni.  Peki şehirde doğup büyüyen ve sevgi dolu bir ailede yetişen kız çocukları bütün bu olumsuz duygulardan muaf mı? Hepimiz kollektif bilinçten nasibimize düşeni almıyor muyuz.?

Kollektif Bilinç Mağdurlarına Evrensel Enerji Şifası
Kollektif Bilinci minik el bilgisayarlarından büyük ana bir bilgisayara toplanan düşünceler olarak kabul edebiliriz. Küçük bilgisayarlarda hangi düşünceler üretilip işleniyorsa doğruca ana bilgisayara gidiyor ve orada saklanıp depolanıyor. Dünya var olduğundan beri bu ana bilgisayar var. İlk çağ, orta çağ , bütün uygarlıklar , krallıklar,  imparatorluklar her ne yaşandıysa hepsi ana bilgisayarda mevcut. Mega belleğe sahip dev bir usb de düşünebilirsiniz. Dünyanın USB’si. İşte biz içinde bulunduğumuz ortama uygun seçtiğimiz duyguları bu USB bellekten alıp kullanıyoruz.
Kitabın Anita’nın şifalanma sürecini anlattığı bölümü yutarak okudum. Aslında şifa için geleneksel tıbbi yöntemlere ya da  pahalı inisiyasyonlara , gurulara , otuz farklı beslenme şeklinde anlatılan özel diyetlere bel bağlayan insanların okumasını çok isterim. Daha fazla detaya girmeden yine kitaptan bir bölüm ile yazıyı bağlayacağım. 

‘’ Her parçanızın , egonuzun , aklınızın ,bedeninizin ve ruhunuzun ihtişamlı olduğunu bilmenizi isterdim. Bunlar sizi oluşturur, evrenin yaratılışının güzel bir ürünü olan sizi. Her yönümüz kusursuzdur. Oluruna bırakılmayacak , bağışlanmayacak , elde edilemeyecek hiçbir şey yok.Zaten olmanız gereken her şeysiniz. ‘’

Hepimize Sevgiyle Şifa Olsun..
Duygusal Şifa

06 Nisan 2015

Ya Vampirimi Çok Seviyorsam !

Hani son zamanlarda herkesin dilinde ya ‘’Enerjinizi çeken insanlardan uzak durun’’ ‘’Enerji vampirlerinden sakının’’ ‘’Kendinizi kötü hissettiren ortamlarda bulunmayın’’ diye . İyi de ya benim enerjimi çeken insan benim dostum, komşum, eşim, kardeşim , annem ya da babam ise. Çok severek çalıştığım işimde artık kendimi iyi hissetmiyorsam ne yapmalıyım.  Issız bir ada opsiyonu da olmadığına göre..Ne yapacağız ? Aynı evde yaşadığımız Abimize ‘’Senin bu kız arkadaşınla olan sorunların yüzünden bende enerji kalmadı  biraz uzaklaşalım birbirimizi artık görmeyelim deme şansımız var mı?  Ya da samimi bir arkadaşınıza ‘’Bu aralar aile sorunların yüzünden çok mutsuzsun enerjimi tüketiyorsun artık seni görmek istemiyorum ’’ cümlesini kurmalı mıyız.?  

Bırakıp Kaçmak Yiğitliğe Sığar mı?

Kişisel şifalanma yolunda kendinizi iyi hissetmek için artık size hizmet etmeyen inanç , düşünce kalıpları ve negatif duyguları serbest bırakmanız gerektiği doğrudur. Hatta bu yolda artık hiçbir ortak konunuzun kalmadığı kişileri ve ortamları da serbest bırakmanız gerekebilir.  Ancak sap ile samanı birbirinden ayıralım ki geri dönülemez hatalar yapmayalım.
Geçen sene bir dostumun yaşadığı olayı onun kelimeleri ile aktaracağım;
Babam rahatsızlığı nedeni ile yeni kalp ameliyatı olmuştu. Operasyon öncesinde çok moralli olmasına rağmen sonrasında yaşadığı ameliyat sonrası komplikasyon talihsizliği nedeni ile çeşitli problemler ile uğraştı ve zaten çok sakin bir kişilik olmadığı için iyice huysuzlaştı. Nedensiz yere öfkeleniyor ve etrafında kim varsa kırıp geçiriyordu. Başta annem olmak üzere bütün aile kaprislerinden ötürü yılmıştık. Özellikle Annem’in -bütün gün onunla birlikte olduğu-için sinir sistemi iyice yıpranmıştı. Sağlığı iyileşme kaydetmesine rağmen huyu suyu tamamen değişmişti. Abim ve Ablamla birlikte bir çözüm bulmaya çalışıyorduk . Ancak hem yoğun iş hayatlarımız hem de kendi çoluk çocuk telaşımızın içinde pek de etkili olamıyorduk. Rutin Pazar görüşmelerimiz hepimiz için yıpratıcı ve yorucu olmaya başlamıştı.
Seninle karşılaştığımız günü hiç unutmuyorum. ‘’ Babana sordunuz mu aslında ne istiyor’’ demiştin. Günlük isteklerden bağımsız hayatında ne yapmak istiyor. Bir uğraş bulsa kendini daha iyi hisseder miydi acaba ?  Bu soruyu kendimize sormuştuk aslında ama babamıza sormak aklımıza gelmemişti. Sonra da eklemiştin ‘’Görüşmekten kaçmayın sakın , yanında olun karşısında değil , onun tek isteği Sevgi , sadece bunu hangi yolla göstereceğini bilemiyor huysuzluğu ondandır.’’
Gerisi çorap söküğü gibi geldi.  Hafta içi bir akşam işten erken çıkıp onlara  sürpriz yaptım ve yemeği birlikte yedik.  Çay faslına geçtiğimizde Yaradan’a sığınıp yavaşça sordum. Babacım ne istersin seni ne mutlu eder. Kısa bir tereddütten sonra cevap verdi. ‘’Resim yapmak istiyorum renkli boya ve tuval alın bana şövalye de isterim’’. O an Annemle göz göze geldik ve onun gözündeki pırıltıyı hiç unutmuyorum.
Sevinç çığlıkları içerisinde Abimi ve Ablamı  aradım. Malzemeler el birliğiyle tedarik edildi. Artık Pazar günü rutinimiz çoluk çocuk babamı resim yapabileceği yerlere götürmekle geçiyor. Bütün eş, dost , komşuların duvarlarında babam imzalı hediye tablolar var. Hepimiz Onunla gurur duyuyoruz.

Ne değişti ?

Arkadaşımın babasının sakinleşmesinin nedeni sizce neydi.? Onun sadece resim yapmakla iyileştiğini düşünüyorsanız yanılırsınız. Değişen ailenin babaya olan bakış açısı idi. İlk tabloda eş ve çocuklarda babaya karşı kızgınlık , öfke ve yargılama vardı. İlişkiler neredeyse kopma noktasına gelmişti. Yaşlı Adam da ise ,  artık işe yaramadığı ve anlaşılmadığı düşüncesi ile hayattan bezmişlik ve mutsuzluk hakimdi. Oysa en son tabloda üreten biri var. Aile ona hayran, gurur duyuyorlar.
Peki her zaman böyle mi olur. Maalesef  hayır . Karşılıklı olarak anlaşılmayı bekleyen kendi inanç sistemlerine göre  varsayımlarda bulunup birbirini acımasızca yargılayan aileler var. Ailemizi değiştiremeyiz. Annemiz Babamız kardeşlerimiz bizim dahil olduğumuz ilk topluluk ve en önemlisi onları seçerek geldik bu dünyaya, tıpkı yaşam derslerimizi seçtiğimiz gibi..
Ailemiz dışında da bizi tüketen , yoran kendimiz kötü hissettiren , enerjimizi çalan insanları ‘vampir bu’ diye etiketleyip uzaklaşmadan önce  bakış açımızı bir gözden geçirelim. Bir içimize bakalım ve şu sorulara cevap vermeyi deneyelim;

Bu kişiye kızma nedenim ne? Bendeki hangi duyguyu tetikliyor?
Bana hissettirdiği duyguyu ben mi yaratıyorum yoksa eski inanç kalıplarımdan mı kaynaklanıyor. ?
Bu duyguyu (belki de blokajı) çözersem bu kişiye hala aynı kızgınlık duygusunu taşır mıyım.?
Hayatıma onsuz devam edersem ne olur?
Bunların hepsini cevapladığınızda içiniz hala rahatsa kendisi ile vedalaşın ve hızla uzaklaşın.

Sevgiyle Şifa Olsun..
Duygusal Şifa

05 Nisan 2015

Beklenti Denilen At Gözlüğü

"Beklenti" kelimesinin anlamını düşündüm. Nedir beklenti? İleride gerçekleşmesini istediğim hedeftir; benden veya bir başkasından yapılması istenen hal, davranıştır diye iki çeşit olabilir dedim. Şöyle bir geriye bakıp hafızamı zorladım. Finans sektöründeki yoğun çalışmalar arasında alınan 1 veya 2 haftalık izin döneminde planlanan tatiller için "çok gezeceğim", "çok eğleneceğim", "harika geçecek ve bana kesin iyi gelecek" beklentileri ile gittiğim yerlerden nasıl hüsranla döndüğümü hatırladım. Ailemin, arkadaşlarımın, işteki müdürlerimin benden genel davranış beklentilerini boşa çıkarmamak için nasıl yıllarca öyleymiş gibi yapıp aslında olmak istemediğim yerlerde olup, yapmak istemediğim işleri yaptığımı hatırladım.

Peki ya ben onlar için ne gibi beklentilere girmiştim! Erkek arkadaşım mutlaka gözlerimin için bakarak bana kelimelerle "Seni Seviyorum" demeliydi ya da iş yerinde iki senenin sonunda mutlaka terfi almalıydım hem de şahane bir maaş artışıyla birlikte, yılbaşlarında yeni seneye girerken çok çok eğlenmeliydim, spor yaparken performansım iyi olmalıydı ve diğer arkadaşım gibi 1 ayda 8 kilo vermeliydim, daha böyle nice örnekler geldi aklıma.

At Gözlüğü Nerede!

İşte bu beklentilere girdiğimde sonunda mutsuz olduğumu gördüm. Hayatın bana verdiklerini görmek yerine beklentilerime kendi istediğim şekilde ulaşamadığım için hüsran içindeydim.

Oysa ki erkek arkadaşım her yemeğe oturduğumuzda çok sevdiği halde ekmeğin köşesini bana veriyordu, O'nun "seni seviyorum" deme şekli buydu. İş yerinde kadro olmadığından bana terfi veremeyen müdürüm o seneki yurtdışı fuarına beni göndermeyi düşünmüştü ödül olarak. Sporda 1 ayın sonunda metabolizmam farklı çalıştığı için 3 kilo vermiştim.Ve maalesef bunları göremiyordum.

Hayatın önümüze bir sürü harika fırsatlar çıkartmasını istiyoruz ki aralarından seçim yapabilelim. Peki at gözlüklerimiz takılıyken bu firsatları görmek mümkün mü? Tabii ki hayır.

Oh Be Dünya Varmış!

Sadece 1 hafta için çıkartın bu gözlükleri; " Bakalım bu seyahat nasıl geçecek, hiçbir beklentim yok, önüme çıkacak insanları ve olayları çok merak ediyorum" dedikten sonra gidip o çok kıymetli izin döneminizden hangi ruh haliyle döneceğinizi, sevgilinizle veya eşinizle beklenti içinde olmadan geçireceğiniz bir günü, kendi sınırlarınızı bilerek sadece sproun size getirdiği neşeyi içinize çekerek yaptığınız antremanı gözlemleyin. "An"ın size getirdiklerini bir çocuk merakıyla karşılayın ve yaşayın, beklentileriniz olmadan. Sadece 1 haftalık bir deneme bu.

Eğer bu 1 hafta sonunda mutsuz iseniz yeniden gözlüklerinizi takarsınız.

Sevgiyle Şifa Olsun...

Duygusal Şifa

04 Nisan 2015

Beyaz Atlı Prensiniz Sizi Değil Annesini Arıyor!

Ne zaman ki uzman psikologların bir araştırmasını okudum işte o zaman uzun zamandır şüphelendiğim bu konuda doğru yolda olduğumu anladım.

Bir erkeğin bu dünyada ilk tanıdığı, bildiği kadın annesi. Beklentisiz, karşılıksız sevgi ve ilgi gördüğü tek kadın. O kadınla yani annesiyle neler yaşadıysa, neler paylaştıysa, kendisinde nasıl duygular kaldıysa işte o duyguları, o güveni ya da güvensizliği ona kim yaşatırsa hayatının kadını o oluyormuş. Korumacı bir annesi mi var o zaman korumacı kadınlar çekici geliyor, kıskanç bir anneye mi sahip kıskanç kadınlara doğru meyilleniyor. Kısacası erkeklerin çoğunluğu annelerinin kişiliklerine benzer kişilikteki kadınları kendilerine eş seçiyorlar. Böyle bir seçim onlara güven veriyor.

Hoşçakal Zoraki Spor ve Diyet

Yani neymiş; istersen sıfır beden ol istersen kilolu, ister sarışın ol ister esmer kendini erkekler için değiştirmeye boşu boşuna uğraşıyorsun.

Aşık olduğumuz adama ya da bize aşık olmasını istediğimiz adama kendimizi beğendirmek için kadınlar olarak yıllardır didinip duruyoruz. Sürekli ot yiyip haftada bilmem kaç saat spor salonlarında ter atıyoruz. Ne için? Podyumdaki mankenler gibi olabilmek için mi yoksa kendimiz için mi? Sonra uzmanların görüşlerini okuduğumuzda bir bakıyoruz ki işin aslı öyle değilmiş!

Peki Ne Yapalım?

Kendimiz olalım. Daha önce çalışacağını düşünmediğimiz şeyi yapıp neysek o olalım. Prensimizi elde etmek için çaba, uğraş, ısrar, spor, diyet her ne yapıyorsak, kendimizi aslında olmadığımız mükemmel kadın biçimine sokmak için ne yapıyorsak yapmayalım. Duralım. Önce kendimize bir bakıp nasıl biri olduğumuzu keşfedelim ve kendimizle barışalım. Çünkü görünen o ki; kendimiz olduğumuzda, "gerçek ben"e annesi çok benzeyen başka bir prens ile karşılaşacağız. Sonrası ise daha kolay. Zaten -mış gibi yapmadığımızdan yani rol yapmadığımızdan dolayı gerçek bir ilişki yaşıyor olacağız.

Yok olmaz illaki "O" beyaz atlı prensi istiyorum' diyenler bu sözüm size o zaman; hemen ne yapıp edip annesiyle tanışıp O'na benzemeye çalışın. Kısa yoldan çözüme ulaşırsanız beni de haberdar edin lütfen.

Sevgiyle Şifa Olsun

Duygusal Şifa

03 Nisan 2015

İlk Meditasyon Tecrübem


Eğer bu yazıyı okuyorsanız ya meditasyon yapmaya niyetiniz var ya da zaten yapıyorsunuz, ancak performansınız konusunda kafanızda sorular var. Merak etmeyin ilk seferde nirvanaya ulaşmanızı kimse sizden beklemiyor. Meditasyonun amacına ulaşması için tek şart var. Her gün düzenli olarak  sadece on dakika vakit ayırmak  ve kendinize rahatlamak için izin vermek.

İlk kez ne zaman meditasyon yapmaya başladığımı hatırlamak için önce zihinimi şöyle bir yokladım. Aradan geçen uzun zamana rağmen yaşadığım deneyimi hatırlamam uzun sürmedi. Sanırım 2007 senesi idi.  Son günlerde sıkça yaşadığım stresli bir iş günü akşamında kafamı biraz boşaltmak ve  işten gelen sevimsiz e-maillere bakmamak için kendimi zorlayarak internette geziniyordum. Evdeki kediciğin derdine deva olmak amacıyla kedilerde gaz problemini araştırmak için başladığım e-sörf , kedilerin insan psikolojisini nasıl etkilediği ile ilgili başka bir sitedeki yazıya, oradan da ruh sağlığımızı nasıl geri kazanırız içerikli başka bir siteye kayıverdi. Daha önce meditasyon yapmamış kişilere verilen tavsiyeleri ve zihni boşaltmak için  önerilen basit yöntemleri bir çırpıda okudum. Merak edenler ve meditasyon yapmaya başlamak isteyenler derlediğimiz bilgilere buradan ulaşabilirler.   

Akşam saatleri bizim ev için o günlerde de oldukça hareketli idi. Ev halkı ile o saatlerde buluşabildiğimiz için evin annesi olarak kendime ayıracak on dakikalık  boş zamanım olmazdı. Buna rağmen o akşam  mucizevi bir şekilde bir saatlik tek başına olma lüksüm vardı.  Başka bir zaman olsa televizyon karşısında serilip  CSI Miami seyrederek geçireceğim zamanı önce ılık bir duş sonra da meditasyon denemesi yapmak için ayırmaya karar verdim.

Uçuşa geçiyorum

Evde kendimi en sakin ve mutlu hissettiğim yer olan kitap okuma koltuğuma bıraktım. Anlatılan önerilerden Nefese Konsantre olma yöntemini seçmiştim. Gözlerimi kapadım. Ayak parmaklarımdan başlayarak yukarıya doğru anlatıldığı gibi derin nefesler ile sadece nefesime konsantre olarak gevşemeye başladım. Bacaklarım tamamen gevşemiş bir şekilde mide bölgeme gelmiştim ki kedi gelip kucağıma oturdu ve guruldamaya başladı. Kediye aldırmayıp görmezden gelerek nefes alıp vermeye devam ettim.

Önce gözümün önüne o gün işte beni üzen bir olay geldi ve birden midemde çok keskin bir ağrı hissettim. Şimdi detayını bile hatırlayamadığım bir olaya düşündüğümden daha çok içerlemiştim. Okuduğum yazıda ''gelen hislere ve düşüncelere aldırmayıp akıp gitmeleri için izin verin'' diye yazmışlardı. Zihnimi tekrar nefesime odakladım ancak düşüncelerim susmuyordu , biri gelip biri gidiyordu ne kadar zaman geçti bilmiyorum nefes almaya devam ediyordum ki birden biri bütün sesleri kıstı,  sesle birlikte zihnimde susmuştu  sanki . Kendimi bir süreliğine genişlemiş ve hafiflemiş hissettiğimi hatırlıyorum. Bu şekilde saatlerce kalabilirdim. Bütün stresim beyaz bir uçurtmaya binip gitmiş gibiydi. O derinlik duygusunun içinde iken beni kendime getiren kucağımdaki kediciğin sayesinde! ortamdaki havanın birden değiştiğini hissetmem olmuştu. Yavaşça gözlerimi açtım kendimi harika hissediyordum . Saate baktım sadece on dakika geçmişti. Gözlerime inanamayıp tekrar baktım evet sadece on dakikalığına uçmuştum.

Bir gün herkes meditasyon yapacak.!  

O günü izleyen günlerde birkaç kere daha meditasyon yapma girişiminde bulundum ancak aynı genişleme hissini bir süre yakalayamadım. Sanırım o gün gökyüzündeki rehberlerim stres topu halime acımışlar ve bu ilk deneyimi unutmamı istememişlerdi. Düzenli meditasyon yapma alışkanlığını ise işimden ayrıldığım dönemde kazandım. 

Artık seminerlerde , sohbetlerde ve çevremizde gözlemlediğimiz kadarı ile daha çok kişi meditasyona vakit ayırıyor. Özellikle Ülke olarak zor günlerden geçtiğimiz bu dönemde kendi merkezimizi ve dengemizi bulmamız birey olarak sorumluluğumuzdur. Kişisel dengemizi bulduğumuzda etrafımızdaki olumsuzluklarında bir şekilde şifalandığını göreceğiz. Her biriniz büyük bir binanın yapım aşamasında çizilen projesindeki temel direklerden birisiniz. Ne kadar fazla insan kişisel değişimi gerçekleştirirse bina da o kadar güçlü olacaktır. Kendimizi iyi hissetmek için ödül olarak her gün on dakika meditasyon yapmışız çok mu?

Sevgiyle Şifa Olsun..

Duygusal Şifa

02 Nisan 2015

Merhaba , Hoşgeldiniz.......

Blogumuzda sizi görmekten çok mutlu olduk .  Bu ilk yazıda size kendimizden ve blog yazmamızdaki nedenlerden bahsetmek istiyoruz. 

Biz Kimiz ?
Bizler uzun yıllar özel sektörde finans ve IT alanlarında  mutlu mesut bir şekilde çalışırken bir gün akıl meleklerimizin de dürtmesiyle ''gül gibi!'' işlerimizi bırakıp kişisel gelişim yolunda   minik adımlarla başladığımız yolculuğumuzu son üç  yılda uzun adım atlamalara ve nihayet sıçramalara dönüştürdük. Yolculuğumuz sırasında hem kendi deneyimlerimizi hem de çevremizdeki şifalanma hikayelerini paylaşmak için de bir blog yazmaya karar verdik.

Amacımız Ne?
Sokrates ''Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez'' demiş ya işte her birimizin kafasında cevap aradığı sorular var. Emin olun bu soruların hepsini bizde kendimize sorduk bulduğumuz cevapların hepsini sizinle de paylaşacağız. Amacımız ''Kendimiz Gibi Olabilmemiz'' için şifalandırmamız gereken noktalarımızı bulmak ve şifalandırmak. Birbirimizden farklı inançlarımız ve bilgilerimiz de olacaktır. Her türlü değişik düşünce yapısına açığız yeter ki paylaşmak ve birbirimize yardım etmek isteyelim. 

Nelerden Bahsedeceğiz. ?
Blog yazılarımıza hiç bir kısıtlama getirmeyi düşünmüyoruz . Bir kere istemediğimiz alışkanlık ve fobilerimiz ile kendimizde ve çevremizde yaşadığımız olumsuz duyguları şifalandırma deneyimlerimiz var. Kitap ve Film önerisi yorumlarımızla birlikte mutlaka olacak , sağlıklı ve dengeli beslenme ile ilgili sıkıcı olmayan bilgiler ile yemek tarifleri bile var. Tabiî ki olmazsa olmaz konuk yazarlar bölümümüz olacak. Sizsiz olmaz..Her hafta içinizden birini misafir edeceğiz. Kendi hikayenizi bizimle paylaşmanızı rica ediyoruz . Mutfak sizin …Şef sizsiniz….Tek isteğimiz var; Samimiyet , İçtenlik  ve Dürüstlük

Takip etseniz ne olur?
Farklı bakış açılarını bazen eğlenerek bazen hüzünlenerek ve biraz da merak içinde okuyarak bilgi dağarcığınızı genişletme arzusundayız. Takip ederseniz bizi seveceğinize inanıyoruz.
Biz sizi şimdiden sevdik.

Sevgiyle Şifa Olsun…
Duygusal Şifa